Özer Kanlı

Yalan dünya…





Çok iyi bildiğiniz, tanıdığınız insanların Rahmeti Rahman’a kavuşması insanı üzer, duygusallaştırır.

Çocukluk, gençlik yıllarımdan itibaren bildiğim, gazetecik yıllarımın başında tanıdığım, şu veya bu şekilde birlikte çalıştığım büyüklerimin, arkadaşlarımın, dostlarımın bazıları yok artık aramızda.

Bunlara son olarak çocukluk yıllarımdan, Ortaköy, Marmara bölgesindeki komşuluk günlerimizden tanıdığım Özcan Abi de eklendi.

Son olarak geçen yılbaşındaki basınla buluşmasının ardından Cumhurbaşkanı Ersin Tatar bizi diğer bazı dostların da bulunduğu bir ortamda bir araya getirmiş, pek çok anıyı paylaşmış, konuşmuştuk.

Kendisinin de yazdığı gibi kısa süre önce de çok sevdiğim, değer verdiğim Akay Cemal Abim’le yine anılara yolculuk yaptığımız bir gün Özcan Abi’yi, onun gazeteciliğini, hakemliğini konuşmuştuk.

Fiilen gazetecilik yapmıyordu son yıllarda ama görüşlerini, duygularını toplumla, halkla Facebook aracılığı ile paylaşmayı sürdürüyordu Özcan Abi.

Zor bir insandı fakat çok önemli bir gazeteci idi Özcan Abimiz.

İngilizcesi, tabanca ile mermi sıkar gibi arka arkaya sıraladığı, iddialı, ısrarcı soruları ile meşhurdu.

Eşi Nuray Abla’yı kaybettiği günden sonra hep hüzünlü idi.

Katı gibi görünürdü ama oldukça duygusaldı.

Kısa süre BRT’de de birlikte çalıştık, rahmetlik Muammer Yağcıoğlu döneminde.

Hiç unutmam; ilk gün BRT’ye geldiğinde etrafı dolaşmış sonra benim odama gelmiş ve şöyle demişti:

“Be Özer’im bilin ne isterim; gelsin o gavur da görsün buralarını…

Be amma nerden nereye geldik?

Bırak mikrofonu, kayıt cihazını, doğru dürüst oturacak masamız, sandalyemiz bile yoktu be Özer bizim Bayrak Radyosu’nun ilk zamanlarında. Bak şimdi her şeyimiz var. Allah’a şükürler olsun.”

Evet, o zor günlerin kahramanlarından biri idi.

Medyaya her alanda, radyoda, televizyonda, gazetede, ajansta hizmet veren ender emekçilerden biriydi.

Bir efsane idi.

O da tüm efsaneler gibi unutulmayacak…

Allah rahmet eylesin. Nurlarda uyusun.

**

Öylesi bir dünyada yaşıyor olduk ki insanın isyan edesi geliyor.

Hani “at izi, it izine karıştı” derler ya tam öyle bir durum.

Kim ahlaklı, doğru, temiz, vefalı, kadirşinas, kim değil ayırt etmek çok zorlaştı.

Korkar olduk kiminle konuşacağımıza, kiminle çalışacağımıza, hayatı paylaşacağımıza.

Dikkatli olmak gerekir; hem de çok…

Hayat deneyimlerinizden oluşan bir ders kitabıdır da aynı zamanda.

Eğer yakınlarınız, dostlarınız okumasını, yararlanmasını bilirse.

İş yaşamımda belli bir noktaya gelmiştim…

Her gün birçok kişi benden bir şeyler istiyordu…

Kimisi yardım, kimisi iş…

Babam inançlı birisiydi.

Orucunu kaçırmamaya özen gösterir, zaman zaman da camiye giderdi.

Bir gün beni çağırdı ve annemin de orada olduğu bir ortamda aşağı yukarı şöyle söyledi:

“İnsanlara çok inanma. Dünya bir imtihan yeridir unutma. Peygamberimiz ne dedi; yabancılardan değil, etrafındakilerden kork. İyilik yaptıklarından sakın. Diğerleri seninle daha samimi olur ama iyilik yaptıkların bir gün onu yüzlerine vurabileceğini düşünür ve bundan korunacak diye sana dolaylı olarak vurur. İyilik yap denize at, halik bilmezse balık bilir” dedi.

İtiraf edeyim ki ben babamın nasihatine çoğu zaman uymadım.

Doğru söylemeyi, doğruları yapmayı, doğru yaşamayı, yakınımda kim varsa onları kendim gibi görmeyi marifet bildim.

Kendi çıkarımdan çok çalıştığım yerlerin menfaatlerini düşündüm; kendi yararımdan çok etrafımdaki dostların insanların faydalarını, haklarını kollamaya çalıştım.

İşveren konumundayken de böyle oldu, sendika başkanlığım dönemde de.

Hayattaki tek şikayetim, iyi anlaşılmamak.

Bilmiyorum; belki de insanlar beni anlıyorlar ama anlamazdan geliyorlar…

Kötülerin daha çok kazandığı, iyilerin çoğunlukla kaybettiği bir dünyada yaşadığımızı geç idrak ettim.

Üzülmüyorum değil ama, artık çok geç.

Böyle geldim giderim ben…

**

Geçtiğimiz günlerde bir mesaj geldi bir dosttan…

Beğendim…

Günümüzü, yaşadıklarımızı iyi anlattığını düşünüyorum ve son olarak onu siz değerli okurlarımla paylaşmak istiyorum.

“Tanıdın mı beni” dedim.

“Yara bandıyla,

Koşu bandı arasında gidip geliyoruz..

Yaralarımız kabuğa,

Ayaklarımız toprağa hasret..

*

Hızla yaşlanırken,

Hızla yaşlanırken,

Hayat kapağı açık kalmış kolonya şişesi gibiyken,

Odanın bir ucuna oturmuşuz,

Gençliğimizin buharlaşan esansını kokluyoruz..

*

Yeni dünya dedikleri bu olsa gerek:

Organik ekmek,

Organik yumurta,

Organik yoğurt…

Köyümüze gitmek yerine,

Milyonluk şehirlere köyü getirmeye çalışıyoruz.

*

Yakında marketlerde yerini alır mı bilmem;

‘Dert dinleyen dost’

‘Kin gütmeyen arkadaş’

‘Satmayan organik yoldaş’

‘Gezen insan çocuğu’

‘Hayırlı evlat mayası’

Belli mi olur, on sene sonra,

Belki organik insan alıyor oluruz.

*

Demem o ki;

Hep çok yoğun

Hep çok yorgunuz..

Köy uzakta,

Şehir kalabalıkta,

Dostlarımızın nesli azalmakta.”

*

Selam olsun

Eskimeyen dostluğa

Selam olsun

Eskimeyen dostlara

Yalan dünya…

Yorumlar kapalı.