Bir Başbakanın İdamı ve Yassıada’dakiSır! (10)

(Menderes, Zorlu ve Polatkan’a

Saygıyla)

*     *     *

Bu görüşmeden kısa bir süre sonra Sn. Fatin Rüştü Zorlu, Genelkurmay 2’nci Başkanı Org. Sn. Salih Coşkun’la görüşür. Görüşme sonrasında Orgeneral Coşkun, bu kez, Özel Harp Dairesi Başkanı, General, Sn. Daniş Karabelen’i Genelkurmaya, makam odasına çağırır ve Sn. Karabelen’e şöyle der (45):

*     *     *

“Hükümetten bir soru yöneltildi;‘Kıbrıs’ta, EOKA’ya karşı silâhlı bir örgüt kurabilir miyiz?’diyorlar. Dairenizin fonksiyonu malûm, ancak ben, sizinle görüşmeden cevaplamak istemedim. Siz de yarına kadar dairenizde konuyu gözden geçirin, ne yapabileceğinizi bana bildirin.” 

*     *     *

TMT’nin

Genelkurmay Kanadının Oluşması...

Karabelen Paşa Genelkurmaydan ayrıldıktan sonra, Kore’de birlikte savaştığı Binbaşı Sn. İsmail Tansu’yu çağırarak bu görüşmeyi aktarır ve birlikte yaptıkları değerlendirmeden sonra, temeli Kıbrıs’ta atılan Türk Mukavemet Teşkilâtı’nın Genelkurmay kanadını kurabileceklerine karar verilir.

Bir gün sonra, Genelkurmay 2’nci Başkanı Orgeneral Sn. Salih Coşkun, Başbakan Sn. Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Sn. Fatin Rüştü Zorlu’ya görev için hazır olduklarını arz eder.

Böylelikle...

Kasım 1957’de Sn. Rauf Raif Denktaş, Sn. Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Sn. Kemal Tanrısevdi tarafından Kıbrıs’ta oluşturulan son yeraltı örgütümüz TMT, yaklaşık altı ay sonra, 1958 yılının Nisan ayı içerisinde dönemin Başbakanı Sn. Adnan Menderes’in ‘desteklenmesi, geliştirilmesi ve silahlandırılması’ onayıyla ve her türlü siyasi riski göze alınarak Genelkurmay’a yetki verilir...

*     *     *

Genelkurmay’a bağlanan TMT’nin hükümetle temas noktası, aynı zamanda, Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluş hazırlıklarında da etkin rol alan, Dışişleri Bakanı Sn. Fatin Rüştü Zorlu’dur.

Binbaşı, Sn. Tansu, Sn. Zorlu’nun üstlenmiş olduğu görevi şöyle anlatır (46):

*     *     *

“Fatin Rüştü Zorlu, bu işin başı idi.

Çünkü örgüt fikri onundu ve Menderes’ten izni o almıştı.

Bütün sorunlar onun aracılığı ile çözülecekti.

Kendi bakanlığında bize yardımcı olacakların adlarını vermişti.

Gerektiğinde, öteki bakanlarla yapılacak görüşmelerimizde bizzat kendisi aracılık edecekti.”

*     *     *

Erenköylü

Sürpriz Direnişçiler...

Çalışmalar hızlandırılır...

Yarbay, Sn. Rıza Vuruşkan, İş Bankası Müfettişi maskesi altında Kıbrıs’a gelir ve TMT’nin tüm komuta sorumluluklarını üstlenir.

Ancak...

Yarbay, Sn. Rıza Vuruşkan’ın, Genelkurmaydan deniz yolu ile gizlice gönderilecek olan silâhları Kıbrıs’ta teslim alma ve saklama çalışmaları henüz tamamlanmamış, güvenilebilir gerekli eleman ve istihbarat hazırlıkları bitmiş değildi.

Ve işte...

Tam da bu noktada, hiç beklenilmeyen, oldukça ilginç sürpriz bir olay yaşanır...

*     *     *

13 Ağustos 1958 günü, Milli İstihbarat Teşkilâtı Başkanlığı’ndan Genelkurmay’a bir telsiz mesajı gönderilir...

Mesajda; Kıbrıs’tan, Anamur limanına motorlu bir kayıkla ve pasaportsuz olarak Kıbrıslı üç Türk gencinin geldiği, bu gençlerin Anamur Jandarma Komutanlığı’nca gözaltına alındıkları ve soruşturulmalarının yapılmaları için MİT Adana Bölge Başkanlığı’na sevk edildikleri, bildiriliyordu...

Binbaşı, Sn. Tansu, o günlerde Ankara’da bulunan ve TMT’ye ilişkin her adımın içerisinde mutlak surette yer alan, Sn. Dr. Burhan Nalbantoğlu’nu da yanına alarak, Adana’ya gider. Tansu, o günü şöyle anlatır (47):

*     *     *

“Gençleri tanımak, geliş maksatlarını ve kim tarafından gönderildiklerini öğrenmek için Dr. Burhan Nalbantoğlu ile birlikte, gençleri, bir de biz sorguladık. Yumuşak bir atmosfer içinde yaptığımız sorgulamada, olay, aydınlığa çıkmıştı.

Kıbrıslı gençlerin adları Vehbi Mahmut,Asaf Elmas ve Cevdet Remzi idi.

Kıbrıs’ın kuzeybatı kıyısında (Erenköy), Koçina’dan gelmişlerdi.

Zararlı kişiler değildi, kötü maksatla gelmemişler, Türkiye’ye iltica etmeyi de düşünmemişlerdi.

Milli duyguları yüksek, cesur ve yurtsever oldukları belli olmuştu.

İfadelerine göre, Rumların bir katliam haberinden kuşku duymuşlar, EOKA tecavüzlerine karşı koyabilmek için Türkiye’ye silâh tedariki için gelmişlerdi.

Gençler, şöyle konuşmuşlardı:

‘‘Türk halkının Kıbrıs davasına olan büyük ilgisinden cesaret alarak, üç arkadaş karar verdik ve dedik ki; koca denizi aşıp da Türkiye’ye varabilsek, derdimizi anlatırız. Nasıl olsa bize, birer tabanca temin eden çıkar. Zaten ya­nımıza para da aldık, bedava silâh peşinde de değildik.

Eğer normal yollardan pasaport alarak uçakla veya vapurla gelse idik, silâhlarımızı Kıbrıs’a sokamazdık. İngiliz kontrolü çok sıkı, bu sebeple sandalımızla kaçak olarak ve Türk milletine güvenerek geldik.’’

Bu samimi ifadeler bizi etkilemiş ve gözlerimiz yaşartacak kadar duygulandırmıştı. Gençler, Dr. Nalbantoğlu’nu tanıyorlardı.

Fakat benim kim olduğumu bilmiyorlar, Adana’daki Milli Emniyet mensubu bir şahıs olduğumu sanıyorlardı. TMT mensubu bir lider emriyle değil, kendi insiyatifleriyle gelmişlerdi.

Yarbay Vuruşkan o günlerde henüz silâh kabul edecek durumda olmadığını bildiredursun, ben bu gençlerle Kıbrıs’a ilk silâhları göndermeye karar vermiştim. Dr. Nalbantoğlu, bu gençlere silah teslim etmemde hiçbir sakınca olmadığını söylemiş ve bana güven vermişti.”

*     *     *

Perşembe günkü köşe yazımızda, devam etmek üzere.

Dipnotlar:

45) İsmail Tansu, ‘‘Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu’’, Ankara, s.28.

46) İsmail Tansu, a.g.e, s.40

YORUM EKLE

banner34

banner75

banner88

banner104