Ahmet Tolgay

Gazeteci Adem Yavuz’un öldürülmesi insanlık suçuydu…





45 yıl önce bugünlerde ortalık görevlerini yaparken Rumlar tarafından kaçırılıp işkence gören ve kurşunlanan 3 Türkiyeli gazetecinin olayıyla çalkalanıyordu: Adem Yavuz (ANKA Ajans), Ziya Akçapar (Hürriyet) ve Ergin Konuksever (Günaydın)… Esir alındıktan sonra tutukluyken yakın mesafeden karnından vurulan Adem Yavuz aldığı yaralara direnemeyecek ve büyük acılar içinde götürüldüğü Adana Numune Hastanesinde genç yaşta şehit düşecekti.

Yakın mesafeden sıkılan kurşunlar Akçapar’ı sıyırtarak geçerken, Ergin Konuksever de kapatıldığı hücrede sırtından vurulmuştu. Savaş ortamında bile olsa gazetecilerin kaçırılması, vurulması ve hatta öldürülmesi ağır insanlık suçudur… Medeni insanlık buna tepki gösterir, bunu şiddetle kınar… Sorumlularını sorgular… Ama ne yazık ki Kıbrıs sorununda işlenen bu ağır insanlık suçu konusunda da dünyaya gereken tanıtımı ve aydınlatmayı yapamadık. En acısı, Kıbrıs Türk halkının içinde bile bu aydınlatmayı yapamadık…

Rumlar tarafından kaçırılmasından önce Adem Yavuz’un, Lefkoşa Sancaktarı Sedat Semerci’nin verdiği emirle varoşlardaki savaş bölgesinde mihmandarlığını yapmış ve onu çok iyi bir insan olarak tanımıştım. Kaymaklı bölgesini geri alan mücahitlerimizin karargâhını ziyaret ettiğimizde ikram edilen karavanayı “bu yemek size bile yetmez çocuklar” diyerek kibarca geri çevirmesi ve çantasındaki birkaç bisküviyle karnını doyurması hiç aklımdan çıkmaz. Sözünü ettiğim karargâh bugünkü Sönmezliler Ocağı lokalinin tam oradaydı…

Halkımızın kurtuluş ve özgürlük savaşı sırasında şehit olan Adem Yavuz’un anısının yaşatılması için çeşitli girişimler yaptım, yazılar yazdım. Ne ki, sonuç alamadım. Türklerin öldürdüğü iddia edilenleri “demokrasi şehidi” diye ananlar ve kendilerinin “barışçı demokrat” olduklarını iddia edenler, varlığını Kıbrıs Türklüğünün var oluş mücadelesine adayan Adem Yavuz’a hak ettiği saygıyı ve ilgiyi inatla göstermediler. Şehit gazeteci Adem Yavuz’un yerel gazeteci ve basın örgütlerimizde fotoğrafı bile yoktur. Şehit düştüğü günün yıldönümlerinde tek sözcükle bile anılmaz. Ben buna
“sözde barışçı demokratların vefasızlığı” derim.

                                                                              ***

“KIBRIS” gazetesindeki köşemde 25 Ocak 2013’te yayımlanan “Adnan Bozkırlı’nın Hazin Öyküsü” başlıklı yazımda, şehit gazeteci Adem Yavuz’un adı da geçmekteydi. Yavuz, kader birliğindeki Bozkırlı’yla birlikte aynı gün, aynı BM ambulansıyla Güney’deki hastaneden Lefkoşa’nın Türk bölgesine getirilmişti. Eğitimci genç şairimiz Adnan Bozkırlı, kronik böbrek yetmezliğinden tedavi görmekteydi.  Ambulansın Ledra Palace güzergâhı üzerinden Türk bölgesine ulaştığı tarih 24 Ağustos 1974… Savaşın hemen sonrası, barut kokulu günler…

“KIBRIS” gazetesinde yayımlanan 25 Ocak 2013 tarihli yazım üzerine merhum Dr. Kaya Bekiroğlu tarafından aranmıştım… Toplumsal belleğe geçirilmesi gereken ilginç şeyler anlatmıştı bana Bekiroğlu… O gün, BM eşliğinde Adem Yavuz’u Makarios’un adı verilen Lefkoşa Rum Devlet Hastanesi’nden alıp getiren kendisiymiş. Ama savaş günlerinin çok önemli bir figürü olan Adem Yavuz’un durumunu tüm ayrıntılarıyla anımsadığı halde, aynı ortamda yardım elini uzattığı Adnan Bozkırlı’yı anımsayamamıştı.

Oysa Bozkırlı, Neriman Cahit tarafından hazırlanıp yayımlanan anılar kitabında, adını vermese de, Rum hastanesine gelen Türk doktor tarafından nasıl fark edilip Adem Yavuz’la birlikte kuzeye nakledildiğini 200’ncü ve 201’inci sayfalarda anlatmaktadır.

Rum tarafı şiddetli tepkiler üzerine Adem Yavuz’un dışındaki Türk gazetecileri, Ergin Konuksever ağır yaralı olmak üzere serbest bıraktı. Öteki ağır yaralı Yavuz ise, “tedavi edileceği” gerekçesiyle alıkondu. Bundan sonrasını Dr. Kaya Bekiroğlu’dan dinleyelim:

“TC Büyükelçiliği Basın Müşaviri Selahattin Sonat bizim hastaneye geldi. ‘Türkiye, Adem Yavuz’un Rum tarafından alınıp getirilmesini istiyor. Bu görev senindir’ dedi. Savaş koşulları tüm şiddetiyle sürüyordu. Buna rağmen Türklere dış bileyen Rumların arasına gitmeyi göze aldım. BM Barış Gücü eskortuyla ulaştığım Rum Genel Hastanesi’nde Adem Yavuz’u üst kattaki odalardan birinde buldum. Ağır yaralıydı. Ama bilinci yerindeydi. Oldukça şiş olan (peritonit) karnında yoğun iltihap toplanmıştı.

1964 öncesi, o hastanede çalıştığım dönemde asistanım olan bir Rum doktor bakıyordu kendisine. ‘Bu adamın acil ameliyat edilmesi gerekir, yoksa ölecek’ dedim ona. Yanıtı ‘Biz ameliyat ettik, tedaviyi ilaçla sürdürüyoruz’ oldu. (Bozkırlı’nın anılarına göre oda kokudan durulamayacak haldeydi.) Hastayı alıp götüreceğimi kesin bir dille söylediğimde itiraz etti, “veremeyiz’ dedi. Ben ısrarımı sürdürünce ‘peki hastaya soralım’ dedi. Hastanın yanıtı ‘beni buradan götürünüz’ oldu. BM eskortuyla bizim hastaneye geldiğimizde, Adem’i derhal ameliyata almak istedim.

Ancak, TC Büyükelçiliği Basın Müşaviri Selahattin Sonat ‘uçak bekliyoruz, onu Türkiye’ye götüreceğiz’ dedi… Besbelli bizim hastanenin ortamına güvenmiyordu. Uçağın gecikmesi halinde ameliyatı yapmakta kararlı olduğumu söyledim. Saat 16.00 sıralarında onu alıp götürdüler tüm itirazlarıma rağmen…”

                                                                              ***

Bundan sonrası rahmetli Adnan Bozkırlı’nın anılarından:

“Ambulansa bindik. Beni ve Adem Yavuz’u Boğaz bölgesinde helikopterlerin beklediği yere getirdiler. Yarım saat kadar sonra Adana’ya doğru yola çıktık. Adana’da askeri hastane ile Numune hastanesi arasındaki boşluğa indik. Bizi bir kalabalık karşıladı. Bizi değil, daha doğrusu Adem Yavuz’u. O’nu sedye ile aldılar Numune Hastanesi’ne götürdüler…”

Ölüm yolculuğunda birbirlerini hiç tanımadan hazin bir kaderi paylaşan Adem Yavuz’un da, Adnan Bozkırlı’nın da aziz anıları önünde saygıyla eğilirim…
 

Gazeteci Adem Yavuz’un öldürülmesi insanlık suçuydu…

Yorumlar kapalı.