Yrd.Doç.Dr.Ahmet Maslakcı

Sanat






Bugünlerde bilboardlarda “Sanat kimin içindir”, “Sanat alır mıydınız?” şeklinde ilanlar var, farkettiniz mi bilmiyorum? Sanat’ın önemine dikkat çekmeyi amaçlıyorlar. Bazı insanlar için sanatla ilgilenmek zengin hobisi olarak algılanıyor. Zengin evlerin duvarları ve boş alanlarını süsleyen resim ve heykeller olarak görülüyor. Ya da boş insanların dinledikleri opera, seyrettikleri bale, tiyatro olarak tanımlıyoruz sanatı.

Bu kadar ekonomik sorunların içinde sanat konusuna ne gerek var diye düşünüyor olabilirsiniz. Ancak gelişmiş toplumlara baktığınızda sanata verdikleri önemi görebilirsiniz. Belki soruyu tersten sormak gerekir. Acaba gelişmemiş ülkelerin problemi sanata ilişkin bir farkındalıklarının olmaması olabilir mi ne dersiniz?

Sanatın, bir toplumun ilerlemesindeki öneminin ve vazgeçilmezliğinin bilincinde olan Atatürk, bu düşüncesini ise: “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir”, sözleri ile ifade etmiştir. Atatürk’ün ise, şiir ve edebiyat dışında müziğe de büyük bir ilgi duyduğu, savaş sırasında bile okumaya devam ettiği, birçok eserin tiyatro oyunu olarak sergilenmesini teşvik ettiği bilinmektedir.

Osmanlı sultanlarının da II. Murad’dan itibaren İslam kültür ve edebiyatını çok iyi bildiklerini ve bununla birlikte büyük bir bölümünün şair olduğunu görmekteyiz. Sanat, sanılanın aksine, şehirler ve uygarlıklardan çok daha önce ortaya çıkmıştır. Picasso’nun şaşırtıcı bulduğu Lascaux mağaralarındaki duvar resimleri, karbon yaş tayinine göre yaklaşık 17.000 yaşındadır. Bu bile sanatın aslında toplumların gelişimine hizmet ettiğini gösteren en önemli unsurdur. Meşhur filozof Fredrich Nictzhe; “Dünya’nın, sanatla yaratıldığını” söyler. Bu şairane söylem sanatın, dünyayı anlamanın bir yolu olduğunu göstermektedir.

Sanat, dilsel ve kültürel sınırların ötesine geçebilecek yegane kabiliyete sahip, güçlü bir iletişim aracıdır ve insan olmanın ne anlama geldiğinin bir ifadesidir. Bu yönüyle sanat tüm toplumları ve ülkeleri birbirine yaklaştıran bir araçtır. İçinde bulunduğumuz topraklarda insanımız bin yıldır sanatla iç içe yaşamıştır. Derdini, hüznünü, neşesini, umudunu dillendirmiş, kendinden sonrakilere bu yolla aktarmıştır. Akdenizli ve adalı olmanın hoşgörüsü ile insana ve onun yarattıklarına değer vermiştir. Bu nedenle duyarlılığını, çevreye ve insana saygısını yitirmemiş, doğallığından ve güzelliğinden bir şey kaybetmemiştir.

Kıbrıs Türk resminin önemli isimlerinden Cevdet Hüseyin Çağdaş, önemli şairlerden olan Hasan Tahsin, gene sosyoloji alanında çok önemli bir isim olan Ulus Baker hep bu topraklardan çıkmıştır. Gene rahmetli Rauf Denktaş’ında şiir ve fotoğrafçılığa olan ilgisi herkes tarafından bilinmektedir. Peki, ne oldu da gerek yeni dünya düzenin de gerekse ülkemiz de insanlarımız bencilliğe, saygısızlığa, duyarsızlığa, yozlaşmaya doğru yönelmeye başladı. Bunun pek çok sebebi var elbet. Ancak bunun en büyük sebeplerinden birisidir sanattan uzaklaşmak. Çocuklarımız ve gençlerimiz, etrafa lanetler, küfürler yağdıran tuhaf şarkıları dinliyor, insanlarımızın hayatı bir tek ressamın eserini görmeden geçiyor, önceleri her biri bir sanat harikası olan evlerimizin yerini şimdi dümdüz beton duvarlar alıyor. Hayatımızda tiyatronun yerini çoktan televizyon almış. Karşısında ruhsuz, duygusuz diziler seyrediyoruz. Anlayacağınız, sanat toplum hayatımızdan yavaş yavaş çekilip yok oluyor. Sanat, yaşamımızdan çıktıkça biz de birbirimizden, bizi biz yapan değerlerden, en önemlisi insanlığımızdan uzaklaşıyoruz. Sanat olmayınca sevgi, saygı, hoşgörü gibi kavramlar da giderek uzaklaşıyor toplumumuzdan. Sanattan uzak bir toplum olmaya devam ettikçe sosyal sorunlarımızın da çözülmesini beklemek bence bir hayal olacaktır. Çünkü sanattaki estetiği, farklı bakabilmeyi, hoşgörüyü kaybettikçe yaşadığımız sosyal sorunlar da büyüyecektir.

Tüm sanat dalları ahlak gelişimine katkısı olan, kişinin yaratıcı kabiliyetinin gelişmesinin yanında estetik bilincini de geliştiren önemli kültürel etkinliklerdir. Fakat ülkemizde artan yaşam kaygıları, geçim sıkıntıları, eksik eğitim politikaları ve medyanın dejenerasyonu neticesinde tüm sanat dallarının erozyona uğradığı görülmektedir. Bunu çözmek için hükümetlerin ve politika yapıcılarının özellikle eğitim alanında yeni politikalara ihtiyacımızın olduğunu görmeleri gerekmektedir. Eğitim bu anlamda her şeyde olduğu gibi temel etkendir. Okullarda okutulan sanat derslerinin ilköğretim basamaklarında çocuğa tanıtılmasıyla birlikte başlayan bu süreç, tüm eğitim basamaklarında devam etmelidir. Yarının yetişkin bireylerinin bu sanatsal estetiğe sahip olmaları, sanat eğitimi almamış bireye göre mutlaka farklı sonuçlara neden olacaktır.
 

Sanat

Yorumlar kapalı.