Anne bana zaman dile,
Başka bir şey değil.
Her şey nasıl olsa bir şekilde
düzenini bulacaktır,
öyle ya da böyle bu rol verilmiş,
oynanacaktır. Borçlar elbet kapanacak,
kavgalarımız ve kaygılarımız yeni uyanmış
bir deniz gibi, durulacaktır.
Ağlayan gözler belki susacak,
gönüller nihayet aklın yoluna varacaktır.
Ama zaman hep azalacaktır.
Ev değil, para değil, baht değil,
anne bana zaman dile,
başka bir şey değil.
Bunun için kaç ay kaç yıl
geçmesi gerek, bilmiyorum.
Binmiş rastgele bir yelkenliye,
hem gidiyor, hem düşünüyorum.
Of, aklıma yaşamak düşüyor,
huylanıyorum. O yüzden bu yazıyı iyi
duymanı istiyorum.
Bugüne kadar yaşadıklarımın ne kadarı yaşamaktı;
oturttum karşıma kendimi, derin,
sorguluyorum. Küçük bir odanın ortasında,
kendini sanki yeni bulmuş bir ömrün,
geceki rüyasını dinliyorum:
Bugüne kadar yaşadıklarımın ne kadarı yaşamaktı;
gelinmesi gereken yerlere gelmem,
gidilmesi gereken saatlerde gitmem ve
yapılması gerekenleri eksiksiz yapmam mı?
Bir aşka nasıl olsa bitecek diye hiç başlamamam mı?
En sızlandığım saatte güçlü görünmek adına
dağıla dağıla ağlamamam mı?
Başkaları bilmesin diye en sevdiğim şarkıları
içime söylemem mi, diye
tekrar tekrar soruyorum.
Ah, bugüne kadar yaşadıklarım aslında
yaşayamadıklarımdı, farkındayım.
İçinde bir damla ‘ben’im olmadıklarımdı,
tuhaf bir ağrıdayım.
Sırf bu yüzden bu yazıya sığınmaktayım.
Yaşamanın içinde damlalarca ‘ben’ olana
dek yaşamak için,
öğretilmeyen bir hayatı ömrüme uzatmak,
yeni anlamlar iliştirmek için yaşamaktan
anladığıma, zamana ihtiyaçlıyım.
Çünkü hayat ancak bu şekilde manasını bulacaktır,
farkındayım.
Çünkü bu rol ancak bu şekilde keyifle oynanacak,
Çünkü gözler illaki ağlayacak
çünkü gönüller aklı hiç inandıramayacaklar,
anlamaktayım.
Sen, anne, ancak sen ikna edebilirsin onu,
sen dileyebilirsin zamandan daha çoğunu.
Ve mutlu edersin bu çocuğu? Ne dersin?
Bana zaman diler misin?
Yorumlar kapalı.