Konuk Yazar

Biyoteknoloji 2022’de neler getirecek?





HÜSEYİN DEĞİRMENCİ
 

   Tüm dünya odağını SARS-CoV-2 virüsünün genetik yapısına, mutasyon eğilimine, antikor oluşumuna, PCR tanı testlerine, ilaç ve aşı çalışmalarına çevirdiği ve biyoteknolojik kavramların ve süreçlerin hayatımıza yoğun olarak girdiği bu dönemin öncesinde de aslında pandemi sürecinin öncesinde de biyoteknoloji çağının hızla gelmekte olduğu görülmekteydi.
   Özellikle yapay zeka ile ilaç tasarımı gibi sağlık alanında pek çok çalışma başlatmıştı. Son yıllarda bilim ve teknoloji alanındaki bu tür gelişmeler bilgi temelli üretkenliği hızlandırdığı gibi, yaşam bilimleri, özellikle hastalık teşhis ve tedavisine yönelik çözümler, sürdürülebilirlikle ilişkili olarak akıllı tarım çözümleri, alternatif gıda kaynakları gibi çok farklı yelpazede kaşırımıza biyoteknoloji çıkmaktadır. Önümüzdeki aylarda birçok yeniliklerin yaşanacağı biyoteknolojinin en önemli dört temel alanına bir göz atalım:
  

Farmasötik biyoteknoloji

   Son 30 yılda biyoteknoloji ürünlerinin insan sağlığı üzerinde olağanüstü bir etkisi olmuştur. İlk ürünler 80’li yıllarda piyasaya çıkan insülin ve büyüme hormonudur. 90’lı yıllarda monoklonal antikorların potansiyeli daha iyi anlaşılmaya başlamıştır. Biyoteknoloji ürünü ilaçların reçetelenen ilaçlardaki payı giderek artmış, 2017 yılında %40’a yaklaşmıştır. Bu ilaçlar, peptitler, proteinler, monoclonal antikorlar, antikor kısımları, antikor konjugatları, gen ve hücre tedavisi ürünleri olarak sınıflandırılabilir. 2022 yılında en üst sıradaki 100 ilacın çok büyük bir kısmının biyolojik ürünler olacağı tahmin edilmektedir. Şu anda tedavi edilemeyen pek çok hastalığın patofizyolojisi anlaşıldıkça bu yenilikler daha fazla desteklenecek ve şu anda çok pahalıya mal olan, zaman alan ve riskli olan ürün geliştirme süreçlerindeki sorunların çözülmesi kolaylaşacaktır.
   Yenilikçi ürünler için araştırmalar sürecektir. Daha fazla etkili, daha az yan etkili formülasyonların geliştirilmesine devam edilecektir. Çoğunluğu monoklonal antikorlar ve aşılar olan 1000 civarında biyolojik/biyoteknolojik molekül klinik çalışmalarda denenmektedir. Şu anda ilaçların klinikte %10’unun başarılı olduğu düşünülürse her yıl onlarca yeni molekülün pazara gelebilecektir.
   Genelde yeni ilaçların uzun onay ve sertifikasyon sürecinden geçmesi 10 yılı bulmaktadır. Covid-19 aşılarının acil olarak geliştirilmesi ve onaylanmasının ardından, yeni ilaçların test ve onay sürecini hızlandırmak için büyük uğraş verilmeye başlandı.  Bu çabaların çoğu, biyoteknoloji alanından kaynaklanan araştırmalara dayanmaktadır. Biyoteknoloji verileri, sürecin her aşaması için maliyetli ve zaman alıcı insan denemelerine güvenmek yerine, ilaçlar ve insan vücudu arasındaki etkileşimlerin simülasyonlarına izin vererek, bu süreci hızlandırmak için kullanılıyor. ABD Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) Gerçek Zamanlı Onkoloji İnceleme programı, özellikle test sonuçlarını doğru bir şekilde tahmin etme potansiyeli nedeniyle en çarpıcı örnektir. Bu programda hızlandırılmış ilaç test süreci, büyük ölçüde biyoteknolojik verilerle kısaltılmıştır.
  

Tarımsal biyoteknoloji

   Artan dünya nüfusunun beslenebilmesi için daralan ekim alanlarına karşın, birim alandan kaldırılan verimin artırılması gerekmektedir. İklim değişiklikleri gibi olumsuzlukları da göz önünde bulundurduğumuzda, klasik bitki ıslahının verim artışını sağlamada yeterli olamayacağı anlaşılmıştır. 2013’lerde keşfedilen Gen Düzenleme (Gen Editing) yöntemi kaşiflerine de Nobel Ödülü kazandırırken, bitki ıslah süresini de oldukça kısaltmıştır. Bu teknik aslında klasik mutasyon ıslahının laboratuvar versiyonudur. Bilindiği gibi mutasyon, canlı genlerinden birinde, kendiliğinden veya amaçlı oluşturulan bir değişimdir. Dünyada mutasyon yöntemleri ile ıslah edilmiş 4000’e yakın çeşit tescil edilmiştir. Bu genom düzenlemeleri, CRISPR ve bir seri yeni gen mühendisliği yöntemlerini kapsamaktadır. Bu yöntemlerde, GDO’lardaki gibi dışarıdan herhangi bir gen transferi söz konusu olmasının aksine hedeflenen genin, uygulanan geçici DNA kesici enzimleri ile susturulması, etkisinin artırılıp azaltılması, yani mikro-mutasyona tabi tutulmasıdır. Bu yöntemle genom, hiç olmadığı kadar hızlı, kolay, ucuz ve güvenilir bir şekilde değiştirilebiliyor.
   Çok geniş bir uygulama potansiyeline sahip olan CRISPR, tıp ve tarımda devrim yaratacak yeniliklere yol açacak. 2021 yılında bu yöntemle Arjantin’de tatlı su çuprası, Japonya’da bir mercan balığı, Hindistan’da dört yıl gibi kısa zamanda nohut, Japonya’da tatlı domates çeşidi, ABD’de uzun raf ömürlü çilek ve Çin’de azottan daha fazla yararlanabilen buğday çeşidi gibi birçok yeni genotip elde edilmiştir.  Gen düzenlemeleri ile geliştirilen yüzlerce genotipin 2022 yılında ticarete sunulması bekleniyor.
  

Çevre biyoteknolojisi

   Tarımda olduğu gibi iyileşmeyi sürdürülebilmek ve çevresel etkiyi azaltmak için biyoteknolojiden yararlanmanın başka yolları da vardır. Bu, plastikleri parçalamak ve daha verimli bir şekilde geri dönüştürülmelerini sağlamak için özel olarak tasarlanmış biyolojik organizmaların geliştirilmesidir. Bu yıl Fransız şirketi Carbois’in, plastik şişelerde kullanılan polietilen tereftalat (PET) plastiği, genetiği değiştirilmiş enzimler kullanarak parçalayan ilk tesisini açması çarpıcıdır. Diğer biyoteknolojik türevli enzimler, endüstriyel temizlik süreçlerinde kullanılabilecek kadar güçlü ve diğer endüstriyel deterjanlarda olduğu gibi toksik atık üretmek yerine, tamamen biyolojik olarak parçalanabilen yeni deterjan türlerinin geliştirilmesi beklenmektedir. 2022’de görmeyi bekleyebileceğimiz çok önemli bir diğer alan da biyoyakıt olacaktır.  Gelişmiş biyoteknoloji sayesinde tarımsal ve endüstriyel atıklardan ve hatta alglerden temiz enerji yaratmayı içeren yeni gelişmeler de beklenmektedir.
  

Gıda biyoteknolojisinde bitki bazlı et

   Tarımın çevreye olumsuz katkısı dile getirilirken hayvancılık ön planda olmaktadır. Bu konudaki bazı veriler çarpıcıdır. Örneğin bir kilo sebze için 322 litre, bir kilo meyve için 962 litre su tüketilirken, bir kilo tavuk eti için 3900 litre, bir kilo koyun eti için 6100 litre ve bir kilo sığır eti için 15500 litre su tüketilmektedir. Bir kilo tarımsal ürün üretiminde en fazla CO2 salınımına neden olan da sığır etidir. ABD’de kullanılan antibiyotiklerin %80’ninin hayvan yetiştiriciliğinde kullanıldığı da bir diğer gerçek.
   Et ağırlıklı olarak kas, yağ ve bağ doku hücrelerinin bileşimidir. Kök hücreden yola çıkılarak, gelişmeleri için uygun besin maddeleri sağlandığında, et oluşumu başlamaktadır. Böylece etimiz antibiyotiksiz, ilaçsız, daha sağlıklı ve daha güvenli olacaktır. Bu yapay ürünlerin, yukarıda değinilen çevresel olumsuzlukları aşma, ucuzlukları, insan sağlığına olan faydaları ve hayvanların refahını koruma potansiyelleri nedeniyle, gittikçe artan oranda market raflarında yer alacakları beklenmelidir.
  

Türkiye’nin ‘aşı ve biyoteknoloji üssü’ 2022 yılı sonunda hizmete alınacak

   Sağlık Bakanlığı öncülüğünde kurulacak,50 bin metrekarelik kapalı alanla hizmet verecek yeni hıfzıssıhha projesi “Türkiye Aşı ve Biyoteknolojik Ürün Araştırma ve Üretim Merkezi”nin ihale sürecinin ardından 2022 sonuna kadar hizmete alınması hedefleniyor.
   “Hıfzıssıhha-Türkiye Aşı ve Biyoteknolojik Ürün Araştırma ve Üretim Merkezi” ismiyle faaliyet göstermesi planlanan merkezde, aşı ve biyoteknolojik ürünler geliştirilip üretilecek. Bu alanda dünyanın en büyük kapasitesine sahip olması hedeflenen merkez, TURKOVAC’ın ardından farklı aşı ve genetik ürünlerin geliştirilmesine de kapı aralayacak bir üs olma misyonunu yüklenecek. İnaktif, mRNA, nazal ve adenovirüs aşılarının üretileceği merkezin, 2022 yılı sonunda hizmete alınması hedefleniyor.
  

Biyoteknoloji 2022’de neler getirecek?

Yorumlar kapalı.