Oğuz Metiner

Ebedi hayata doğmak





—————

İftar: 19.38

İmsak: 04.20

Teravih: 20.58

——————

İftar duası

Allah’ım, ancak Senin rızan için oruç tuttum ve yalnız Sana iman ettim.

Orucumu Senin rızkın ile açtım. Şükürler olsun verdiğin nimetlere, sağlık ve afiyete.

Allah’ım, inananları bağışla, ülkemize birlik, dirlik ve bolluk ver. Vatanımızı ve bizi her türlü felâket ve musibetlerden koru.

—————————————————————————————-

—————————————————————————————-

AYET KÖŞESİ

Rabbim meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. Onu tamamlayıp içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman derhal ona secdeye kapanın (Sad. 71-72)

HADİS KÖŞESİ

İçinizden hiçbiriniz kendi nefsi için sevdiğini, mümin kardeşi için de sevmedikçe hakiki mümin olamaz.

————————————————————————————————

Allah’ın ziyafet ayı Ramazan

Gelin bu Ramazan ayında “İsrafa kaçmadan ve kibre düşmeden yiyelim, sadaka verelim ve giyinelim!”

Yeniden ilahi bir nida, can ve ruhumuzu büyük bir ziyafete çağırıp, güncel hayat sürecinde bizi güzel hakikate yöneltiyor. Bu güzel nida, mübarek ve kerametli bir ayın gelişini vaat ediyor. Ramazan ayı her zamanki gibi, rahmet ve bereketiyle birlikte gelip çattı.

Ey insanlar gelin ve büyük manevi yarışa katılın. Bu yarışta herkes mükafatlandırılacak, emeğinin karşılığını bulacaktır. Ey kardeşler gelin, esirgeyen Rabbul Alemin’in nimet dolu sofrasına oturup, ilahî rahmetle özümüzü zenginleştirelim. Allah’ım sana şükürler olsun ki, yeniden bu kıymetli ayın varlık lezzetini bizlere tattırdın. Geçmiş zamanlara baktığımızda zamanın çabuk akıp gittiğini görüyoruz. Dönüp dolaşan zaman akışında gençliği orta yaşa, orta yaşı da ihtiyarlığa ulaştırıyoruz. Gerçekten gelip geçen günlerde neler elde ettik, hayatımızın değerli sermayesine hangi birikim ve zenginlikleri ekledik. Boş kaygılar ve hayatın endişeleri ruhumuzu azarlıyor. Fakat bu günlerde ve benzer saatlerin belirli anlarında bir parlak nur cilvesi kendini gösteriyor.

Ramazan günlerindeki fırsatlar çok sınırlıdır. Fakat aynı halde bu günler ve anlar bizlere yeni güç ve nefes kazandıran anlardır. Çünkü ramazanın anlarında insanlık ve Allah’a kulluk değerlerini yeniden canlandırıyoruz. İslam peygamberi Hz. Muhammed (sav), Ramazan ayını, Allah’ın ayı ve sema kapılarının açıldığı ay olarak nitelendiriyor. Ramazan ayındaki ibadet, insanının vücudu ve ruhunu, en yüce ahlakî ve manevî değerlerle alıştırıp ve idmanlarla yetiştirip, takviye ediyor. Oruç, insana tatlı ve ferahlatıcı anlar yaşatıyor. Fakat bu manevî lezzetlere ulaşma, bilinçli ve faydalı bir çabayı gerektiriyor. Elbette bazı kimseler, Ramazan ayında olup bitenlerin bilincinde olmayıp, nimetlerinden de mahrum kalıyorlar.

Resulullah (sav) şöyle buyuruyor: Ey insanlar, Allah’ın ayı olan Ramazan ayı, bereket, rahmet ve esirgeme ayıdır. Allah katında en iyi ay Ramazan ayıdır. Bu ayın gündüzleri en iyi gündüzler, geceleri de en gözde gecelerdir. Sizler bu ayda Allah’ın konuğu olup, ilahî ziyafete çağrılmışsınızdır. Sizlerin Ramazan ayındaki nefesleriniz tesbihtir. Uykularınız ibadet, amelleriniz kabul edilmiş, dualarınız da icabet edilmiştir. Pak niyetlerle Allah’ı anın, Allah’tan oruç tutma ve kitabı Kur’an-ı tilavet etme başarısını sizlere vermesini kendisinden dileyin.

Hasar ve zarara uğrayan kimse, bu ayda ilahî rahmet ve esirgeyişten mahrum kalan kimsedir. Ramazan ayındaki açlık ve susuzluk anlarıyla kıyamet günündeki açlık ve susuzluğu anın ve düşünün. Yoksul ve yolda kalmışlara sadaka verin. Büyüklere saygılı olun ve küçüklere sevgi üzerine yaklaşın. Ey insanlar, kim ramazan ayında güzel ahlaklı olursa adımları kaydığı günde kolayca sırat köprüsünden geçip, gider. Ey insanlar, ramazan ayında cennet kapıları açılır. Bu kapıların kapanmamasını Allah’tan dileyin. Bu ayda cehennem kapıları kapanır. Bu kapıların açılmamasını da Allah’tan dileyin.

İsrail oğulları kavmine mensup biri yıllarca Allah’a isyan edip, hakkın itaatinden sakındı. Hz. Musa (a.s) Tur dağına çıkarken o adamı gördü. Adam laf olsun diye Hz. Musa (a.s) ya şöyle dedi:

Ey Musa Allah’a deki; ben sana muhtaç değilim ve rızkını da istemiyorum. Musa (a.s) Tur dağına çıktı. Fakat adamın mesajını Allah’a ulaştırmadı. Allah’ın Musa’ya hitaben şöyle buyurdu: Niçin kulumun mesajını bana iletmedin? Musa (a.s) şöyle karşılık verdi: Allah’ım onun ne dediğini sen iyi biliyorsun. İlahi nida Musa’ya buyurdu ki; Ey Musa, ona söyle ki eğer benim senin Allah’ın olmamı istemiyorsan, bil ki senin bana kulluğun benim için bir aşağılık sayılmaz. Sen benim rızkımı istemiyorsan yine de ben karşılıksız seni rızıklandırıyorum. Musa (a.s) Allah’ın mesajını o isyankâr Yahudi’ye ulaştırdı. Adam Musa’nın sözünü duyunca, Allah’a karşı beslediği kötü niyetinden dolayı utanarak, pişman olup ağladı. Adam daha sonra şöyle dedi: Ey Musa, Senin Allah’ın ne kadar kerim, esirgeyen ve sevgi sahibi olduğunu bilmiyordum. Fakat maalesef, ben hayatımı boşuna harcamış bulunuyorum. Senden dileğim, dinini bana anlatmandır. Allah’ın hikmetli sözünden hayrete kapılan Hz. Musa (a.s) ilahî dinini o adama anlattı. Adam da Allah’a şükredip, ömür boyu ahdine bağlı kaldı.

Hz. Ali (as) mübarek Ramazan ayı hakkında şöyle buyuruyor:

Ramazan size kutlu olsun. Bu ayda bol miktarda istiğfar dileyip, dua edin. Çünkü Allah’a dua ve niyazda bulunmak, belaları sizden def eder. İstiğfar ve tövbe etmek ise günahları siler.

**

Gençlerimiz

Genç kardeşim!

Çocukluk çağın, oyunla, oyuncakla geçti.

Mükellef değildin. Ama şimdi ecdadının kılıç salladığı, fetihler yaptığı çağdasın.

Bu güçlü çağını da eğlence ve başıboşluk uğruna elden kaçırırsan, dinin ve toplumun senden beklediği hizmeti belin büküldüğünde mi vereceksin? 

Şunu unutma ki: Bir hayat gemisinde şehvet ve eğlence kaptan olursa, o gemi, hadiseler tufanında kıyıya yanaşamaz, kaybolur gider.

Çağımızın şımarıklığı, eğlencesi, uyuşukluğu ve yabancı kültür istilâsı kancasını atmış, acımadan kurbanlarını topluyor.

İman ve irade gücünü kalkan yaparak, aklın ve ilmin ışığında topluma hayırlı bir hizmet vermek için hedefine yürümelisin ki kıyamet günü de yüzünün akıyla Allah huzuruna çıkabilesin.

Bir Hadis-i Şerif’te belirtildiği gibi kişi kıyamet günü dört şeyden sorguya çekilmedikçe, Allah huzurundan yüz akıyla – ayrılamayacak: “Ömrünü ne ile tükettin? Bilginle neler yaptın? Malını nereden kazandın, nereye harcadın? Gençliğini ne ile yıprattın?”

Değerli müminler!

İslâm’ın istediği insanın:

Allah’a kul olma zevkine erebilmesi için ibadeti olmalı.

Vicdan huzuru içinde yaşayabilmesi için vatanına, kişiliğine, iman bütünlüğüne sahip çıkan insan olmalıdır.

——————————————————————————————————————

Başkalarına maddi yardımda bulunmak (infak)

İnfak, nafaka verip geçindirme, besleme, Allah yolunda harcama anlamlarına gelir. Bir terim olarak; gerek akrabalardan ve gerekse diğer insanlardan yoksul ve muhtaç olanlara para veya mal yardımı yaparak, onların geçimini sağlama, demektir. Zorunlu günlük ihtiyaçlar için harcanacak paraya “nafaka” denir.

İslâm hukukunda infakın kapsamı geniştir. Aile büyüklerinin bakmakla yükümlü olduğu kimselere harcama yapmasını kapsadığı gibi; diğer yoksul ve muhtaçlara yapılan zekât, sadaka ve benzeri yardımları da anlamı içine alır.

Zekât gibi miktarı belirli yardımlaşma hükümleri gelmeden önce, sahabe yoksullar için ne kadar harcayacaklarını bilmiyorlardı. Muaz b. Cebel ile Sa’lebe, Hz. Peygamber’e:

“Hizmetçilerimiz ve akrabalarımız var. Bunlara malımızdan ne kadar harcayalım?” diye sordu. Bunun üzerine şu ayet indi:

“Ey Muhammed, sana, ne kadar infak edeceklerini sorarlar. De ki: “İhtiyacınızdan arta kalanını verin” (Bakara 219).

Zekât farz kılınmadan önce, kazanç sahipleri, bu ayete göre, her günkü kazançlarından kendilerine yetecek kadarını alır, gerisini sadaka olarak dağıtırdı. Altın, gümüş gibi nakit parası olanlar, bir yıllık geçimini ayırır, geri kalanını Allah yolunda harcarlardı.

Kur’an-ı Kerîm’in pek çok âyetinde, varlıklı mü’minlere “Allah yolunda infak” etmeleri emir ve tavsiyesinde bulunulmuş, Allah yolunda harcayanlar övülmüştür.

“Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin en helâl ve iyisinden Allah yolunda harcayın” (Bakara 267);

“Mallarını gizli ve açık olarak gece ve gündüz harcayan kimseler… İşte onların, Rableri katında ecirleri vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir”. (Bakara 274);

“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her başağı yüz taneli yedi başak bitiren bir tohumun hâli gibidir. Allah dilediği kimseye daha kat kat verir. Allah’ın ihsanı çok geniştir. Her şeyi hakkıyla bilendir”. (Bakara 261).

Allah yolunda yapılan harcamanın, malın sevilen çeşidinden yapılması, kişiyi “en değerli hayırseverlik” derecesine ulaştırır. Ayette şöyle buyrulur: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcayıncaya kadar Cennete ve en değerli hayırseverlik makamına eremezsiniz” (Âl-i İmrân, 92).

Bu ayet inince, Peygamberimizin ashabından Ebû Talha (r.a) en çok sevdiği malı olan bahçesini Allah yolunda sadaka vermek istemiş, Hz. Peygamber’in tavsiyesiyle onu yakın akrabalarına hediye etmiştir.

Peygamberimiz, çok sevdiği “Seyl” adındaki ünlü atını Üsâme bin Zeyd’e vermiştir. Hasan Basrî şöyle der: “Bir kimse sevdiği bir tek hurmayı bile Allah rızası için sadaka olarak verirse bu ayetteki “en değerli hayırseverlik” makamına erişir.”

Ömer b. Abdülaziz, yoksullara bol miktarda şeker dağıtır ve sebebini soranlara da şu cevabı verirdi: “Çünkü ben en çok şekeri severim.”

İnfak edilmeye en layık kimse, muhtaç durumda bulunan akrabalardır. Peygamberimiz şöyle buyurur: “Bir Müslüman, aile fertlerinin geçimini, Allah’ın rızasını umarak sağlarsa bu, kendisi için sadaka olur.”

Veda Haccı yılında Mekke’de hastalanan Sa’d bin Ebî Vakkas tek mirasçısı olan kızına çok servet kalacağını düşünerek servetinin üçte ikisini vasiyet yoluyla başkasına bırakmak ister. Hz. Peygamber razı olmaz. Yarısını bırakmak ister. Resulullah (s.a.s), “üçte birini vasiyet etmesi” ne izin verir ve şöyle buyurur:

“Ey Sa’d! Senin mirasçılarını zengin bırakman, onları yoksul ve başkalarına avuç açar bir halde bırakmandan daha hayırlıdır. Sen, Allah rızası için harcadığın nafakadan dolayı ecir alırsın. Hatta, yemek yerken eşine yedirdiğin bir lokmadan dolayı bile sevap kazanırsın”.

——————————————————————————————————————-

—————————————————————————————————–

İFTAR SOFRASI

Kuzu külbastı

Malzemeleri: 500 gr kuzu külbastı, 2 patlıcan, 1 kırmızı dolmalık biber, 1 sarı dolmalık biber, 1 çay bardağı zeytinyağı, 6 diş sarımsak, 1 domates, 2 sivri biber, tuz, Kırmızı pul biber, kekik, Toz beyaz biber, 10 gr Terem yağı.

Hazırlanışı: Kuzu butlarını ince dilimler halinde kesin. Bir kapta zeytinyağı, 2 diş kıyılmış sarımsak, kekik ve tuzu karıştırıp etleri bu karışımda 1 saat marine edin. Garnitürü için, sarı ve kırmızıbiberlerle, kabukları soyulmuş patlıcanları kuşbaşı doğrayın. Bir tavada Terem yağını ısıtın. Kalan sarımsakları iri dövüp, biberlerle patlıcanları da ilave ederek soteleyin. Baharatlarla tatlandırın. Servis tabağına alın. Etleri ızgarada pişirin. Patlıcanların üzerine yerleştirin. Domates ve sivri biberleri közleyerek servis tabağına alın. Birlikte servis yapın.

Kuzu külbastı artık hazır, afiyet olsun.

 ***

Nohutlu tavuklu pilav

Malzeme: 2 adet tavukgöğsü, 3 su bardağı pirinç, 2 su bardağı haşlanmış nohut, 1 adet kuru soğan

1 çay kaşığı Knorr sarımsaklı çeşni, 1 paket tavuk toz bulyon, 2 adet sivri biber, 1 tatlı kaşığı kırmızı pul biber

1 tatlı kaşığı karabiber, 4.5 su bardağı su, 3 yemek kaşığı margarin

Tarifi: Yağı kızdırın ve tavuklara renk verene kadar pişirin. Kuru soğanları ilave edin ve pembeleşinceye kadar kavurun. Yıkanmış pirinçleri ve doğranmış sivri biberleri de ekleyerek kavurun.

Daha sonra Knorr sarımsaklı çeşni, Knorr toz tavuk bulyonu, haşlanmış nohudu, kırmızı pul biberi, karabiberi ve suyu ekleyip pirinçler göz göz olana kadar pişirin. Sıcak servis edin.

  ***

Şam tatlısı

Malzemeler: 1 su bardağı şeker, 1 su bardağı yoğurt, 1 su bardağı un, 2,5 su bardağı irmik, 1 çay bardağı sıvı yağ, 1 paket vanilya, 1 çay kaşığı tepeleme karbonat, 1 çay bardağı kavrulmuş tuzsuz fıstık,

Şerbeti: 2,5 su bardağı şeker, 2,5 su bardağı su, 1 dilim limon

Hazırlanışı: Bir kapta şeker, yoğurt ve sıvıyağ pürüzsüz kıvam alıncaya kadar iyice çırpılır. İrmik, karbonat, vanilya eklenip tekrar tel çırpıcı ile çırpılır. Un kontrollü şekilde ilave edilip çırpılır. Yağlanmış kare borcama hazırlanan harç dökülür. 2′ye ayrılmış fıstıklar da üzerine düzenli bir şekilde dizilir. Önceden ısıtılmış 180 ‘C fırında üzeri kızarana kadar yaklaşık 40 dk pişirilir.

Şerbeti için şeker, su küçük bir tencerede kaynatılır. Kaynadıktan sonra içine limon eklenip 1-2 dk daha kaynatılıp ocağın altı kapatılır. Tatlı fırından alındıktan sonra ilk sıcaklığının çıkması için beklenir. 5 dk kadar sonra keskin bir bıçakla dilimlere ayrılır. Ilık şerbet tatlının üzerine gezdirilir. Şerbeti çekmesi için üzerine büyük bir tepsi kapatılıp 1-2 saat bekletilir.

  *****

Günün duası: Allah’ım! Bu günde iyi insanlarla arkadaş olmaya beni muvaffak kıl ve kötü insanların arkadaşlığından beni uzaklaştır. Rahmetinle bana ebediyet ve sükûnet yurdu olan -cennette- yer ver; ilahlığın hakkına, ey âlemlerin ilahı!

**

Dinde zorlama yoktur

İslam dini kişilerin istedikleri dinde kalmalarını bir hak olarak tanımıştır. Yüce Allah, Müslümanlardan, başka dinden olan insanların, kendi dinlerine göre ibadet etmelerine izin vermelerini ister.

“De ki: Hak Rabbiniz’ dendir. Artık bundan sonra dileyen inansın, dileyen inkâr etsin.”

(Kehf, 29)

Bu ayet, insanların İslam’a inanıp inanmama konusunda serbest bırakıldıklarını ortaya koymaktadır. Bu sebeple hiç kimse zor kullanılarak İslam’ı seçmesi istenemez.

“Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış birbirinden ayrılmıştır. Şeytanın yoluna uymayı reddedenler ve Allah’a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam dayanağa tutunmuşlardır. Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.” (Bakara 256)

Yukarıdaki ayet, Kur’an’ın en son inen ayetlerindendir. Bu ayetin belirttiğine göre İslam dininin amacı, yapmak istedikleri, nasıl bir yol ve yöntem izlediği net bir şekilde ortaya çıkmış bulunmaktadır. Kur’an’ın tamamlanmasıyla birlikte doğru ile yanlış, gündüz ile gecenin birbirinden ayrı olması gibi apaçık ortaya çıkmıştır. Durum bu kadar açıkken hâlâ yanlış yönde yürümekte ısrar edenleri İslam zorla kendi saflarına katacak değildir. Çünkü zorlama, İslam’ın temel düşüncelerinden biri olan “sınama” ya ters düşer. Önemli olan insanın icbar altında doğruya tabi olması değil, kendi isteği ve arzusuyla doğruyu bulmasıdır.

İslam dininin, insanları inanç konusunda zorlanmama prensibi başlangıcından beri hiç değişmemiştir. İlk inen surelerden biri olan Kâfirun Suresi’nde Yüce Allah şöyle buyurur:

“De ki: “Siz ey hakikati inkâr edenler!

Ben tapmam sizin taptığınıza

Siz de tapmazsınız benim taptığıma

Ve ben tapmayacağım sizin tapıp durduğunuza

Siz de tapmayacaksınız benim taptığıma.

Sizin dininiz size, benimki bana.” (Kafirun 1-6)

Peygamberimiz, fethettikleri yerde yaşayan insanlara Müslümanlığı kabul etmeleri için telkinde bulunmuş, ancak hiçbir zaman onları zorlamamıştır. Medine’de yaşayan Yahudiler, serbestçe dinlerine uygun olarak yaşam sürmüşlerdi. Bu durum onların putperestlerle gizlice anlaşma yapmalarına kadar devam etmiştir.

Peygamberimizin tutumunu sürdüren Müslüman yöneticiler, diğer dinden olan insanların inanç ve ibadet özgürlüklerine herhangi bir kısıtlama getirmemişlerdir. Hz. Ömer Kudüs’ü fethettiğinde, orada bulunan Hıristiyan ve Yahudilere iyi davranmış, asla soykırım yapmamış, dinlerinden dolayı kimseyi öldürmemiştir. İstanbul’un fethedilip Müslümanların eline geçmesiyle birlikte, bu güzel şehir Yahudiler için neredeyse bir umut adası haline gelmiştir. II. Beyazıt döneminde Hıristiyanların baskılarından ve soykırımından kaçan Yahudiler İstanbul’un en güzel semtlerine yerleştirilmiş ve bunlar kısa zaman içinde İstanbul’un en zengin insanları haline gelmişlerdir. Günümüzde de durum farklı değildir.

Müslümanların diğer dinden olan insanlara karşı hoşgörülü davranmaları, onları İslam’a girmeleri konusunda zorlamamaları, aksine din baskısı altında yurtlarını terk etmek zorunda kalanları kendi ülkelerine kabul etmeleri, İslam’ın yararına olmuş, çoğu insan karşılaştıkları İslam adaletine hayran kalıp kendi istekleriyle Müslüman olmayı tercih etmişlerdir.

**

Ebedi hayata doğmak

“Her nefis ölümü tadacaktır” (Al-i İmran suresi – ayet 185)

Ölüm, yaşadığımız bu fani hayatın sona ermesi ve ebedi olan ahret hayatına açılan kapıdır. Ruhun, bedenin ve cismin esaretinden kurtulması, hayatını cesetten bağımsız bir halde sürdürmesidir.

Dünya nasıl geçici ise, içinde bulunan bütün canlılar da geçicidir, ölümlüdür. Öleceğinin şuurunda olan tek canlı ise insanoğludur. Ölümü anlamak ve yorumlamak için, insanoğlu ilâhi bilgiye, peygamberlerin bildirdiklerine başvurmak zorundadır. Hayat kadar gerçek olan, hatta hayattan daha gerçek olan ölüm, ilâhi bir kanundur ve asla değiştirilemez. “Her Nefs ölümü tadacaktır” (Al-i Imran, 185)

Ölümü, ahret hayatını düşünen kişinin kalbinde bir yumuşama ve tabii bir hüzün hali oluşur. Bu da insanın kalbinin dünyevî hırs ve tutkularla katılaşmasını engeller. Yani ölümü tefekkür, insan için bir nevi ilâçtır. Nefsin istek ve arzularına engel olur, maneviyatını geliştirir.

Kişi ölümü düşünmekle her an kendisini hesaba çeker ve kontrol altında tutar. Hayatının ilâhi kurallara uyup uymadığını, yaptıklarında samimi olup olmadığını, davranışları önüne konduğunda, mahcup olup olmayacağını muhasebe eder. Nefs muhasebesi de budur zaten. Bu muhasebenin neticesi, yaşanan her anı Allah’la birlikte olma idrakiyle yaşamaktır.

Kul ölümle Rabbi’ne kavuşur. Nasıl O’ndan – Rabbi’nden geldiyse yine O’na – Rabbi’ne döner. Bu fani hayatın geçici tatlarıyla oyalanmak bitmiş, ebedi hayat başlamıştır. Dünya hayatı nice sıkıntı ve meşakkatlerle doludur. İman edip güzel ameller işleyenler ölümle bu sıkıntıları geride bırakır, asla bitmeyecek saadete ulaşır.

Hayatı da, ölümü de yaradan Allah Teâlâ’dır. O’nun yarattığı her şeyde bir güzellik, bir hikmet vardır.

Öyle ise asıl olan ölümden korkmak değil, ona hazırlık yapmak, adeta ölmeden evvel ölmektir.

————————————

Kalp sevmekten yorulmaz ihanetten ve ilgisizlikten yorulur

Kalp bu, sevgi onun hamurunda var. Yürek yürek üstüne geldi mi hayatınızın piştisini yaparsınız… Nasıl heyecanlanırız aklımıza, gönlümüze biri düştüğü zaman… Sevmek, hem de dolu dolu veya deli dolu sevmek asla yormaz kalbi… Kalp ihanetten ve ilgisizlikten yorulur… Sevgiyle sadece yoğrulur da yoğrulur…

Gönlünüzün kapısını birileri çaldığı zaman sizin de gözünüze girdiyse, gönlünüzün kapısını ardına kadar açarsınız… Heyecan dolar yüreğiniz, aklınızda hep sevdiğiniz… Kimi zaman uykularınız kaçar… Gece yarıları kalkar balkonda bir sigara tüttürürsünüz… Elinize bir kalem alıp sevdiğinize gönlünüzden kopanları yazarsınız… O an da dünyanın en büyük şairi sizsinizdir… Dünyanın en güzel dizeleri sizin sevdiğinize karaladığınız o güzelim satırlardır…

Birlikteliğiniz güzel gider bir müddet… Cicim aylardır o sevdiğiniz ile ilk tanıştığınız zamanlar… Aşka dair, sevdaya dair, hayata dair güzel cümleler kurarsınız… O göğüs kafesinizde ki et parçası daha bir coşkulu atmaya başlar… Her birlikteliğiniz sevgi adına, ruhunuzda benliğinizde yeni kapılar açar… Alabildiğine mutlusunuzdur… Mutluluk adına güzel cümleler kurarsınız, öznesi, yüklemi, tümleci sağlam cümleler… Aslında özne de yüklem de tümleç de sizsinizdir… Çünkü sevgi yüklenmişsinizdir…

Sevmek, insanın baharıdır, yazıdır… Ve sevdiğimiz alnımızda ki yazıdır… Kim yazdıysa o yazıyı, güzel yazsın isteriz… Yazan da Rahman ve Rahim olan Allah’ın zatıdır… İlgiyi, alakayı yitirmememiz sevgiyi diri tutar, gelecek günlere taşır… Ne zaman ki ilgisizlik içine düşeriz, peşinden ihanete bulaşır benliğimiz… Yürek de yerle bir olur… Yorulur da yorulur… Çöker insan. İşte o an yaşadığı her bir sene on seneymiş gibi gelir kişiye…

Sadece insana olan sevgisizlik değil, yaşadığın topraklara da, börtü böceğe kurda kuşa da ilgisiz ve sevgisiz kalırsanız, ihanetin içine girerseniz, kafanızda ki şüpheci yaklaşımlar hiç bitmez… Haset duygusu da için için sizi yer ve bitirir… Daha sonrası ise hem dünyada hem de ahirette çekilecek çileler olarak Rahman ve Rahim olan Allah tarafından size verilecek kötü armağanlara dönüşecektir…

Sevgi teknesinde aşk ile yoğurmaya çalışın yüreğinizi… Sevgi ile yoğrulan yürek asla ve asla yorulmaz. İhanetten ve ilgisizlikten uzak durursanız, ömür boyu coşkuyla akan yaşam ırmağında başınıza çok güzel olaylar gelecektir… Başınıza gelen tüm güzellikler sizi ahirete sürüklerken geride bıraktıklarınızda sizi güzel bir şekilde yad edeceklerdir…

Ebedi hayata doğmak

Yorumlar kapalı.

Oğuz Metiner

Ebedi hayata doğmak





   “Her nefis ölümü tadacaktır” (Al-i İmran suresi – ayet 185)

   Ölüm, yaşadığımız bu fani hayatın sona ermesi ve ebedi olan ahret hayatına açılan kapıdır. Ruhun, bedenin ve cismin esaretinden kurtulması, hayatını cesetten bağımsız bir halde sürdürmesidir.

   Dünya nasıl geçici ise, içinde bulunan bütün canlılar da geçicidir, ölümlüdür. Öleceğinin şuurunda olan tek canlı ise insanoğludur. Ölümü anlamak ve yorumlamak için, insanoğlu ilâhi bilgiye, peygamberlerin bildirdiklerine başvurmak zorundadır. Hayat kadar gerçek olan, hatta hayattan daha gerçek olan ölüm, ilâhi bir kanundur ve asla değiştirilemez. “Her Nefs ölümü tadacaktır” (Al-i Imran, 185)

   Ölümü, ahret hayatını düşünen kişinin kalbinde bir yumuşama ve tabii bir hüzün hali oluşur. Bu da insanın kalbinin dünyevî hırs ve tutkularla katılaşmasını engeller. Yani ölümü tefekkür, insan için bir nevi ilâçtır. Nefsin istek ve arzularına engel olur, maneviyatını geliştirir.

   Kişi ölümü düşünmekle her an kendisini hesaba çeker ve kontrol altında tutar. Hayatının ilâhi kurallara uyup uymadığını, yaptıklarında samimi olup olmadığını, davranışları önüne konduğunda, mahcup olup olmayacağını muhasebe eder. Nefs muhasebesi de budur zaten. Bu muhasebenin neticesi, yaşanan her anı Allah’la birlikte olma idrakiyle yaşamaktır.

   Kul ölümle Rabbi’ne kavuşur. Nasıl O’ndan – Rabbi’nden geldiyse yine O’na – Rabbi’ne döner. Bu fani hayatın geçici tatlarıyla oyalanmak bitmiş, ebedi hayat başlamıştır. Dünya hayatı nice sıkıntı ve meşakkatlerle doludur. İman edip güzel ameller işleyenler ölümle bu sıkıntıları geride bırakır, asla bitmeyecek saadete ulaşır.

   Hayatı da, ölümü de yaradan Allah Teâlâ’dır. O’nun yarattığı her şeyde bir güzellik, bir hikmet vardır.

   Öyle ise asıl olan ölümden korkmak değil, ona hazırlık yapmak, adeta ölmeden evvel ölmektir.

————————————

Kalp sevmekten yorulmaz ihanetten ve ilgisizlikten yorulur

   Kalp bu, sevgi onun hamurunda var. Yürek yürek üstüne geldi mi hayatınızın piştisini yaparsınız… Nasıl heyecanlanırız aklımıza, gönlümüze biri düştüğü zaman… Sevmek, hem de dolu dolu veya deli dolu sevmek asla yormaz kalbi… Kalp ihanetten ve ilgisizlikten yorulur… Sevgiyle sadece yoğrulur da yoğrulur…

   Gönlünüzün kapısını birileri çaldığı zaman sizin de gözünüze girdiyse, gönlünüzün kapısını ardına kadar açarsınız… Heyecan dolar yüreğiniz, aklınızda hep sevdiğiniz… Kimi zaman uykularınız kaçar… Gece yarıları kalkar balkonda bir sigara tüttürürsünüz… Elinize bir kalem alıp sevdiğinize gönlünüzden kopanları yazarsınız… O an da dünyanın en büyük şairi sizsinizdir… Dünyanın en güzel dizeleri sizin sevdiğinize karaladığınız o güzelim satırlardır…

   Birlikteliğiniz güzel gider bir müddet… Cicim aylardır o sevdiğiniz ile ilk tanıştığınız zamanlar… Aşka dair, sevdaya dair, hayata dair güzel cümleler kurarsınız… O göğüs kafesinizde ki et parçası daha bir coşkulu atmaya başlar… Her birlikteliğiniz sevgi adına, ruhunuzda benliğinizde yeni kapılar açar… Alabildiğine mutlusunuzdur… Mutluluk adına güzel cümleler kurarsınız, öznesi, yüklemi, tümleci sağlam cümleler… Aslında özne de yüklem de tümleç de sizsinizdir… Çünkü sevgi yüklenmişsinizdir…

   Sevmek, insanın baharıdır, yazıdır… Ve sevdiğimiz alnımızda ki yazıdır… Kim yazdıysa o yazıyı, güzel yazsın isteriz… Yazan da Rahman ve Rahim olan Allah’ın zatıdır… İlgiyi, alakayı yitirmememiz sevgiyi diri tutar, gelecek günlere taşır… Ne zaman ki ilgisizlik içine düşeriz, peşinden ihanete bulaşır benliğimiz… Yürek de yerle bir olur… Yorulur da yorulur… Çöker insan. İşte o an yaşadığı her bir sene on seneymiş gibi gelir kişiye…

   Sadece insana olan sevgisizlik değil, yaşadığın topraklara da, börtü böceğe kurda kuşa da ilgisiz ve sevgisiz kalırsanız, ihanetin içine girerseniz, kafanızda ki şüpheci yaklaşımlar hiç bitmez… Haset duygusu da için için sizi yer ve bitirir… Daha sonrası ise hem dünyada hem de ahirette çekilecek çileler olarak Rahman ve Rahim olan Allah tarafından size verilecek kötü armağanlara dönüşecektir…

   Sevgi teknesinde aşk ile yoğurmaya çalışın yüreğinizi… Sevgi ile yoğrulan yürek asla ve asla yorulmaz. İhanetten ve ilgisizlikten uzak durursanız, ömür boyu coşkuyla akan yaşam ırmağında başınıza çok güzel olaylar gelecektir… Başınıza gelen tüm güzellikler sizi ahirete sürüklerken geride bıraktıklarınızda sizi güzel bir şekilde yad edeceklerdir…

Ebedi hayata doğmak

Yorumlar kapalı.