Krıacos Djambazıs

Milliyetçiliğin pis suyuna bulaşan kendini rögarda bulur





Bu makaleyi kaleme almaktaki hareket noktam geçtiğimiz hafta meydana gelen iki olaydır. Benito Musollini’nin Yunan halkına teslim olması çağrısı yaptığı notaya “ohi” (hayır) denilmesi sebebiyle yapılan “ohi” gününe ilişkin iki olay meydana gelmiştir. Olaylara geçmeden aklıma gelen ilk soruyu paylaşayım: Biz Kıbrıslı Rumlar neden 28 Ekim Ohi gününü kutluyoruz? Bu bayram ne derece bizim bayramımızdır? Yunanistan’a yapılan İtalyan istilasına karşı çok az sayıda da olsa Kıbrıslı yer almış mıdır acaba? Mantıklı olan, Kıbrıslıların, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türklerin Nazizm/faşizm karşısındaki zaferi kutlamalarıydı. Zira İngiliz ordusu saflarında yer alarak bu zafere katkı koymuşlardı. Maalesef Yunanistan’da meydana gelen ve Yunanistan’ı ilgilendiren ne varsa Kıbrıslı Rumlarda da olduğu doğrultusunda bir kültür ekildi ve geliştirildi. Hal böyle olunca da Kıbrıs Rum toplumu olarak dört milli bayram belirledik: Yunanların Osmanlı İmparatorluğu’na karşı bağımsızlık mücadelesini başlattıkları 25 Mart 1881’in yıldönümü, Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşmesi yönündeki EOKA mücadelesinin başladığı 1 Nisan, Kıbrıs’ın bağımsızlığının kutlandığı 1 Ekim ve 28 Ekim. Dünya üzerinde bu kadar milli bayramı olan tek devlet biziz. Bu yıldönümlerinde vatansever laflar edilir ve Yunanların düşmanları yerin dibine gömülürler. Türk ulusu da bu konuşmalardan her konuşmacının hayal gücünün ürettiği doğrultusunda nasibini alır. İlk Olay: Durum bu şekildeyken, hatipliğe de soyunan bir genç öğretmen, geçtiğimiz hafta Hitler retoriğinden çok da uzak olmayan bir retorik patlattı. Şunu ilan etti: “Düşman surların içerisindedir ve halihazırda “halüsinasyonları” harekete geçirmiş vaziyettedir. Düşman, mavi beyaza (Yazar notu: Yunan bayrağını kastediyor) küçümser tavırla bakandır. Düşman, milliyetçi olmadığını ve barış sevdiğini kanıtlamak üzere barikatta deflerle, tomaklarla, davullarla kırıttığını gördüğün kişidir.
   Aynı düşman yarın öbür gün Müslüman çocuğu, Budist çocuğu, başka dinden olanın çocuğunu rahatsız etmesin diye Helen Ortodoks okullarında sabah duasının, dini törenlerin, yıldönümü kutlamalarının, resmigeçitlerin yasaklanmasını da talep eder. Tarih kitaplarına müdahale etmiş olan da, tarihin gerçeklerinin yazılmasıyla öfke ve nefrete yol açmamak için tarihi saptıran da aynı düşmandır. “Onur yürüyüşleri” düzenleyip dönmeyi ödüllendirmeyi talep eden de bu düşmandır. Ekonomik olarak seni mahveden ve vatanımızın özgürlük mücadelesini ikinci ve üçüncü sıraya atmak suretiyle seni sadece yaşam ve geçim derdiyle boğuşmak durumunda bırakan da aynı düşmandır. Kıbrıslı Türk ile yeniden yakınlaşman için sana çekler keserek seni mükâfatlandıran bu düşmandır. Sanki de sorunumuz Kıbrıs Türk azınlığıylaymış gibi… Hırsızı, katili, katliamcıyı aklayan senden de imza atarak aynısını yapmanı isteyendir düşman…”.
   Bu öğretmencik, çocuklara nasıl nefret edeceklerini, ötekinden nasıl tiksineceklerini öğretiyor. Fakat öğretmenler sendikamız ise bu konuşmanın okul dışı bir etkinlikte yapıldığını ve yorumlayamayacağını belirtiyor! Maalesef günümüzde milliyetçi düşünce biçimi egemendir, insan çeşitliliği kabul edemiyor, bilmediği bir hususta erdemlilik gösteremiyor. İkinci Olay: Okuldaki bir öğretmen öğrencileri askeri geçit sırasına koydu ve bu öğrenciler “ötekiler” ile ilgili başkasının dayatmasıyla pek de övgü dolu olmayan sloganlar atmaya başladılar. Görüldüğü üzere okul kuşkuculuk, araştırma ve demokratik değerleri geliştirmek yoluyla düşünce yetiştirmek yerine asker yetiştiriyor. Eğitim Bakanlığı bu konuyu ne duydu, ne yorumladı ne de önlem aldı. Limasol’daki söz konusu okulun Okul Aile Birliği çıktı ve “çocuklar oynuyor” gibi bir şey söylediler ve dikkate almamızı istediler. Eğitimimizin hasta ettiğini, toplumu da hasta ettiğini ve okullarda öğretmenlerin işledikleri kültüre ve oluşturdukları karakterlere tepki göstermesi gereken ilk kişilerin veliler olması gerektiğini düşünmediler. 
   Kısa süre önce Sayın N. Anastasiadis Kıbrıslı Türklere ve liderlerine Türkiye’den sütten kesilmeleri gerektiğini ifade etti. Oysa Kıbrıs Rum toplumu ve liderleri Yunanistan ile olan göbek bağını kesmiş değildir. Kanımca Kıbrıslıların göbek bağları olmadığıdır. Hepimizin, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerin bu konuda kafa yormamız lazımdır. Zira sorunumuz çözülse ve federal devlet kurulsa bile toplumdaki bu dengesizlik su yüzüne çıkacaktır. Her iki toplumun da tutuculuktan, Kıbrıslıların büyük bir bölümünün algısında varolan tehlikeli ve yıkıcı milliyetçilikten kurtulmasının tek bir yolu olduğu düşüncesindeyim. Eğitim ve toplumda, milli merkezlerden bağı koparılmış ve “ana vatanlar” karşısında özgürleşmiş Federal Kıbrıs’ın çağdaş vatandaşı oluşturulmalıdır. Bu vatandaş geçmişte paylaşılanlar ile yenidünyadakileri ayırt edecek düzeyde olmalıdır. Bir toplum milliyetçiliğin pis sularından çıkmaya çabalamadığı sürece sonsuza dek rögara batma tehlikesi artar. Kıbrıslı liderler milliyetçiliklerinden kurtulamadılar.

 

Milliyetçiliğin pis suyuna bulaşan kendini rögarda bulur

Yorumlar kapalı.