banner6

AB’nin müzakere sürecinde yer almasına rızamız yoktur

banner37

Cumhurbaşkanlığı Özel Temsilcisi Ergün Olgun, KIBRIS TV’de Kıbrıs konusunda önemli açıklamalar yaptı.

AB’nin müzakere sürecinde yer almasına rızamız yoktur
banner150

banner150

banner99

Özel Haber

   Cumhurbaşkanlığı Özel Temsilcisi Ergün Olgun, “AB’nin, Kıbrıs’ta bir taraf tuttuğu için müzakere sürecinde yer almasına karşıyız. Bunu da açıkça söylüyoruz. Rızamız yoktur” dedi.

   Olgun bu açıklamayı, KIBRIS TV’de Elif Şen Çatal’ın hazırlayıp sunduğu programda yaptı.

   Kıbrıs konusunda önemli açıklamalar yapan Ergün Olgun, federal çözüm modelinin Kıbrıs Türk tarafının şartlarına uygun olmadığına da dikkat çekerek, iki tarafın da birbiri üzerinde hakimiyet kuramayacağı bir modelin geliştirilmesi gerektiğini söyledi.

   Cumhurbaşkanlığı Özel Temsilcisi Ergün Olgun, şöyle devam etti:

   “Dolayısıyla iki tarafın birbiri üzerinde bir hakimiyet kuramayacağı bir modelin geliştirilmesi gerekiyor. Bu da nedir? Taraflar eğer egemen eşit olarak bir ilişkiye girerse, ilişkiye girdikleri alanlarda kendileri tamamen egemen kalır. İlişkiye girdikleri konularda hiçbir şekilde taraflardan birinin diğerinin üzerinde hakimiyet kurma imkanı kalmaz. Nasıl kalmaz? Bütün kararlar konsensüs ile alınır.

   Dolayısıyla diyebilir ki iki taraf; Kıbrıs’ta iki mevcut devlet var. Biz kavgalı yaşayamayız. Şu şekilde ortak sorunlarımız var ve ortak işbirliği yapmamız lazım. Bu model Kıbrıs için daha uygun.

   O yüzden sayın Tatar yeni bir vizyon ortaya koyup egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüde bir işbirliği modeli ortaya koydu. Bu federal çözüm modeline bir alternatif ve Kıbrıs şartlarına uygun bir model.

Stewart’ın Brüksel temasları

   Ergün Olgun, BM Kıbrıs Özel Temsilcisi Colin Stewart’ın geçtiğimiz hafta Brüksel’de yaptığı temaslar hakkında da şöyle konuştu:

   “Stewart, geçtiğimiz hafta Brüksel’deydi ve AB’nin Kıbrıs meselesiyle ilgi olarak Birleşmiş Milletler perspektifini paylaşmak, AB’nin perspektifini öğrenmek ve bu ikili nerede kesişiyor, ters düşen tarafları var mı diye orada bulunuyordu. Dolayısıyla onunla ilgili yaptığı temaslar hakkında iki taraf da bilgi verdi. Biz almış olduğumuz bilgileri değerlendirdik.

   Kısaca söylemek gerekir Colin Stewart, hem Rum tarafı, hem de Sayın Tatar’la yapmış olduğu toplantının ardından bir açıklama yaptı ve o değerlendirmelerin içerisinde göze çarpan birkaç unsur var. Onların bir tanesi, AB’nin, Kıbrıs müzakere süreci ve Kıbrıs sorununda bir yeri olduğuna dair ifade kullandı. Ancak AB’nin olası bir Kıbrıs müzakere sürecinde yer alabilmesinin iki tarafın da rızasına tabii olduğunu da ekledi.

   Kıbrıs meselesinde 5 taraf var. Biri Kıbrıs’taki iki ana taraf ve diğer 3 taraf ise garantör ülkelerdir.  KKTC’nin adını söylemeden, varlığını kabul ederek söylemek zorunda.” 

“AB ile BM’yi karşılaştırdığımızda ciddi sorunumuz var”

   Olgun, AB ile BM’nin Kıbrıs yaklaşımlarını kıyasladığında, şunları kaydetti:

   “AB ile BM’yi karşılaştırdığımızda ciddi bir sorunumuz var. Çünkü BM, tarafların müzakere sürecinde eşitliğini kabul ediyor. Her iki tarafın eşit zeminde olduğunu kabul ederek, iki tarafa eşit muamele yapıyor.

   AB ise Kıbrıs Rum tarafını tek muhatap olarak kabul ediyor. Onu bütün bir ada adına bir üye olarak kabul ediyor. Kıbrıs Türk tarafının eşitlik statüsünü reddeden, saygı göstermeyen bir tavır içerisinde. Bu da bizi ciddi şekilde endişelendiriyor. Çünkü hem Kıbrıs müzakerelerinin eşitlik zeminin bir sonuca varmasının önünde bir engel oluşturuyor, hem BM’nin yürütmeye çalıştığı uzlaşı mekanizmasına da bir taş koyuyor.  Eşitlik ilkesinin tersinde davranıyor.

“AB taraf tutuyor, müzakere sürecinde yer almasına karşıyız” 

   Dolayısıyla AB’nin, Kıbrıs Rum tarafında bir taraf tuttuğu için müzakere sürecinde yer almasına karşıyız. Bunu da açıkça söylüyoruz. Rızamız yoktur ve rızamız olmadan AB’nin herhangi bir müzakere sürecine katılmamız mümkün değil.

   Kıbrıs’ta iki taraf var ve bu iki taraf küçük bir adayı paylaşıyor. Bu küçük ada içerisinde de sürekli olarak kavgalı bir pozisyon içerisinde olmaları sağlıklı değil. Bunun her iki taraf için de ciddi bir bedeli var. Ada üzerinde istikrarsızlığa yol açıyor. Bu istikrarsızlık ada dışına taşıyor. Halkın güveni üzerinde tehdit oluşturuyor. Dolayısıyla kavgalı bir pozisyonda adanın devam etmesi hiç kimsenin arzusu değil. Bu bahsettiğim kavgalı durumdan işbirliği durumuna geçmek için farklı farklı modeller var. Bu modellerde her ortamın kendi şartlarına göre tasarlanması gereken modellerdir.”

“Federal çözüm uygun değil”

 

   Ergün Olgun, federal çözüm modelinin Kıbrıs’ta uygun olmadığını vurgulayarak, bu konudaki görüşlerini şöyle paylaştı:

   “Federal çözüm modelleri genellikle güç dengesinin olduğu ve birden fazla ortağın bulunduğu ortamlarda başlar. Bizim kendi içimizde ciddi şekilde bu konuları inceleyen ekiplerimiz var. Nasıl bir işbirliği oluşturmamız lazım ki Kıbrıs’ta her iki tarafında haklarını gözetebilsin, bunda sürdürülebilirlik sağlayabilsin.

   Dolayısıyla bahsettiğim federal çözüm modelleri eğer taraflar arasında, ciddi güç dengesizliği varsa, ekonomik, nüfus, meşruiyet zemini, statü güç dengesizliği gibi her ortamda büyük bir farklılık varsa, federal çözüm modeli çalışmaz. Çünkü güçlü olan tarafın daha zayıf olan tarafın üzerinde hâkimiyet kurmasına imkan sağlar.

   Kıbrıs Türk tarafı federal çözüm modelini bizim şartlarımız için uygun bulmuyor. Dolayısıyla iki tarafın birbiri üzerinde bir hakimiyet kuramayacağı bir modelin geliştirilmesi gerekiyor. Bu da nedir? Taraflar eğer egemen eşit olarak bir ilişkiye girerse, ilişkiye girdikleri alanlarda kendileri tamamen egemen kalır. İlişkiye girdikleri konularda hiçbir şekilde taraflardan birinin diğerinin üzerinde hakimiyet kurma imkanı kalmaz. Nasıl kalmaz? Bütün kararlar konsensüs ile alınır. Dolayısıyla diyebilir ki iki taraf; Kıbrıs’ta iki mevcut devlet var. Biz kavgalı yaşayamayız. Şu şekilde ortak sorunlarımız var ve ortak işbirliği yapmamız lazım.”

“Tatar’ın ortaya koyduğu model uygun”

   Ergün Olgun, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Kıbrıs konusunda ortaya koyduğu modelin daha uygun olduğunu söyledi; şunları kaydetti:

   “Bu model Kıbrıs için daha uygun. O yüzden sayın Tatar yeni bir vizyon ortaya koyup egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüde bir işbirliği modeli ortaya koydu. Bu federal çözüm modeline bir alternatif ve Kıbrıs şartlarına uygun bir model.

   Rum tarafı sürekli olarak Türkiye ve Yunanistan’daki seçimleri göstererek esas Kıbrıs sorunun çözümlenememesinin nedenini başka taraflara kaydırmaya çalışıyor. Başta Türkiye’ye kaydırmaya çalışıyor. Kıbrıs meselesinin çözümüyle ilgili Türkiye’deki seçimler sonucunda yeni bir fırsat çıkacak şeklinde yeni beklenti yaratmaya çalışıyor. Kıbrıs meselesinin çözümsüzlüğünün sebebi Türkiye değil. Çözümsüzlüğünün sebebi her defasında gördüğünüz gibi Rum tarafı. Hedef şaşırtmaya çalışıyor.”

   Rum tarafının hakimiyetinde herhangi bir çözümün Türkiye tarafından kabul edilmesi, Türkiye’nin güvenliğinin Ege’de olduğu gibi tehlikeye girmesi sonucunu doğurur. Bu Türkiye açısından bir güvenlik ihtiyacı. Dolayısıyla Kıbrıs’taki Türk varlığının Türkiye’nin kendi güvenliği için temel bir ihtiyaç olduğu herkes tarafından biliniyor. Bunun değişmesi de mümkün değil. Dolayısıyla Kıbrıs’taki politikanın ben şahsen rasyonel zeminde mümkün görmüyorum.

   Dolayısıyla Türk siyasetçilerin zorunluluktan kaynaklı bir politika izleme mecburiyeti vardır ve o da şu anda izleniyor. Türkiye’nin destek verdiği bu politika ise önümüzdeki dönem de kalacaktır ve Rum tarafının aklını başına toplaması lazım.

“Görünmeyen kısım Maraş’ta hız kazandı”

   Hiçbir şey statik değil. Her şey değişme sürecindedir. Bunun bazıları görünür, bazıları ise görünmez. Esasında görünmeyen kısım, Maraş’ta hız kazandı. Maraş bugüne kadar güvenliği sağlamak amacıyla askeri bölge olarak durdu. Ama Kıbrıs’ın çözümsüzlük sürecinde orada bir hayli mağduriyetler yaşandı.

   Kuzey’de bir takım mal alma imkanları vardı. Tazminat karşılığı bu malların mevcut kullanıcılara verilmesi gibi durumlar ortaya çıktı. Ama Maraş’ta bu gerçekleştirilemedi ve oradaki insanlar için bir beklenti ortaya çıktı. Orayı mevcut şekilde biri kullanmadığına göre ben malıma geri dönebilirim gibi beklentiler ve müracaatlar olmaya başladı Kıbrıs Türk tarafı ve Taşınmaz Mal Komisyonu’na. Aşağı yukarı 700 küsur da müracaat bulunmaktadır.

   Şu an Maraş’ın daha sağlıklı açılması ve altyapının oluşturulması için çalışmalar devam ediyor. Bu resmi olarak devam ederken sürecin yavaş ilerlemesi ve yavaş gitmesi nedeniyle bir takım sonuçlar alabilmek için bireyler kendi arasında iş yapmaya başladı. Malını satmak isteyenler bir takım anlaşmalar yapmaya başladı.

   Biz şimdi onun sancısını çekiyoruz. İnsanlar bir takım iş yapmaya başladı. TMK’ya önümüzdeki dönemlerde insanların kendi yaptıkları mutabakatlar çerçevesinde müracaatlarda bir artış olacak. Sadece teorik bir müracaat değil karşılıklı anlaşmalara dayalı müracaatlar olacak.

   Mal sahibinin de kendi malını satma hakkına engel olamazsınız.

   Sonuç itibarı ile Maraş KKTC’nin egemenliği altında bir bölge ve oraya gelecek şahıslar kim olursa olsun KKTC’nin egemenliği altında kalma durumundadır.

   Maraş’la ilgili olarak Rumlar geçmişte bir hayli fırsatı da elinden kaçırdılar.”

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner111

banner34

banner75

banner88

banner104