Cambazis'in yazısı şöyle:
Ali Tuncay ve Takis Hacıdimitriu ekibi tüm zorluklara karşın ülkemizin tarihi eserlerinin restore edilmesi doğrultusunda ortaya çok büyük bir çaba koydu. Siyasilerin görüşmelerdeki tutumlarından doğan pratik zorlukları bir köşeye ittiler ve bugün eserleri ile böbürleniyoruz. Kıbrıs’ın ortak tarihini ortaya koydular. Antik çağ, ortaçağ ve yakın çağdaki ortak tarihimizi ortaya koydular. Tüm Kıbrıslılara ait tarih ve medeniyete ışık tuttular.
Maalesef Crans- Montana’da tüm tarafların hemfikir olması ile görüşmelerin çökmesinin ardından oluşan yeni koşullarla ülkenin taksimi ve her iki toplumun ayrı bir şekilde yol alması yeni olgular yaratacak ve yıllar geçtikçe bunların aşılması zorlaşacaktır.
Kuzeydeki devlet kendi varlığını berkitmeye çalışacak ve uluslararası tanınma için talepte bulunacak. Kıbrıslı Rum liderler “sahte devlet” demeye devam edecekler, ama uluslararası platformun ve BM’nin farklı bir yaklaşımı olacak. Avrupa Birliği’nin de günün sonunda Kıbrıslı Türklere Avrupa Parlamentosu’ndaki altı sandalyeden ikisini vermesi ihtimal dışı değildir. Aynı şekilde, Kıbrıslı Türklerin AB’nin kurumsal organlarında ve kurumlarında temsil edilmeleri de ihtimal dışı değildir.
Okullarda anlatılan tarih Kıbrıs’ın tarihi değil, Türkiye’nin tarihi olacak. Kıbrıslı Türklerin kültürel mirasının üzeri çizilecek ve yerine bütünüyle Türkiye’nin tarihi yerleştirilecek. Kıbrıs’ın değil, Türkiye’nin vatandaşları yetiştirilecek. 1960’lardaki Kıbrıs Cumhuriyeti modelinde ikinci bir Türk devleti oluşturulacak. 1960’lardaki Kıbrıs Cumhuriyeti’nde her şey Helence oluyordu. Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumların tarihi sürecini bir anlamda kopyalayacaklar.
Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk devletlerinin berkitilmesi ve bu devletlerin birbirleriyle rekabet halinde olmaları gerek iç, gerekse uluslararası platformda karşıtlıklar oluşturacaktır. Eş zamanlı olarak, iki etnisite, iki halk arasında da karşıtlık yaratacaktır. Her biri kendi “haklarını” talep edecektir. Milliyetçi anlatılara dayanan farklı kültürler üretilecek ve taraflar sürekli sürtüşme halinde olacaklar. Dolayısıyla, “biz” ve “onlar” algısı kuzeyin ve güneyin vatandaşlarının zihinlerinde güçlenecek. Bu algı da farklı bir kültür üretecek. Dini ve tarihi eserler gerek kuzeyde gerekse güneyde milliyetçi amaçlara hizmet etmedikleri sürece yıkılmaya bırakılacaklar.
Ali Tuncay ve Takis Hacıdimitriu ekibinin restore ettikleri eserler de yıkıma terk edilecek. Hem güneyin ve daha fazla olmak kaydıyla kuzeyin karakteri köklü biçimde değişecek. O dereceye varacak ki güneyi Yunanistan ile kuzeyi ise Türkiye ile ayırt edemeyeceksiniz. Makarios ve Grivas’ın, Denktaş ve Eroğlu’nun hayalleri gerçeğe dönüşecek.
Sayın Eide’nın yaptığı tavsiye ile makaleyi sonlandıracağım: Hem kuzey hem de güneydeki sivil toplumun harekete geçme vaktidir. Ortak çabalarla, ortak eylemlerle, ortak yönelimlerle Kıbrıs toplumunun her türlü kırılması ve her iki tarafın kendiliğinden farklı yönlere savrulması engellenebilir. Kıbrıs çok küçüktür, neredeyse herkes birbirini tanır. Kıbrıslı Rumlar ile Kıbrıslı Türkler arasındaki ilişkiler ülkenin taksimini önleyecek ve vatandaşlarının yabancılaşmasının önüne geçecek düzeydir. Uzun yıllardır süren Kıbrıs sorununun halline engel teşkil eden liderlikleri de aşarak ortak eylemde bulunmanın vaktidir.
Çeviri: Çağdaş POLİLİ
Güncelleme Tarihi: 01 Ağustos 2017, 13:16