Emine DAVUT YİTMEN
Siyasiler tarafından dönem dönem öne sürülen adada “Kıbrıslı yoktur” söylemine karşılık olarak Kıbrıslı Türk entelektüeller, Kıbrısların niye var olduğunu anlattı ve son noktayı koydu.
Başbakan Hüseyin Özgürgün, geçtiğimiz gün yapmış olduğu açıklamada “Kıbrıslı diye bir şey yoktur. Yunanlılar vardır, Türkler vardır. Kıbrıs’ta mesele budur” demişti. Özgürgün’ün bu açıklaması birtakım tartışmaları da beraberinde getirdi. Kıbrıslı Türk entelektüeller konuyu KIBRIS’a değerlendirdi.
Araştırmacı Yazar eski politikacı Nazım Beratlı, söz konusu açıklamayı “Talihsiz” olarak nitelendirerek, bunun tarihi ve sosyolojik gerçeklerle bağdaşmadığını ifade etti. Prof. Dr. Niyazi Kızlıyürek, Kıbrıs’ta federal devlet olgusu müzakere edilirken, bu devleti Yunanistan ve Türkiye’nin kuracağının söylenmediğini, bunu kuracak Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum toplumundan söz edildiğini belirtti. Kızılyürek, toplumların milli kimliklerini yani Kıbrıslı Türklüklerini ve Kıbrıslı Rumluklarını inkar etmeden bir federal devletin kurulmasının konuşulduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Mehmet Hasgüler, Kıbrıs’ta kimlik tartışmalarını bitmeyecek bir senfoni olarak değerlendirerek, bunların ENOSİS ve Taksim fikriyatı üzerinden ateşlenen tartışmalar olduğuna dikkat çekti.
Araştırmacı Yazar eski politikacı İsmail Bozkurt da salt uluslararası hukuk bakımından bakıldığında Özgürgün’ün açıklamasının doğru olduğunu, Zürih- Londra Anlaşmaları ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nda Türkler ve Yunanlılar şeklinde terimlere yer verildiğini, buna rağmen sosyokültürel gelişme olduğunu, bütün dünya literatüründe Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlar şeklinde kabul edildiğini belirtti.
Beratlı: Millet, bir kan bağı meselesi değildir
Araştırmacı Yazar eski politikacı Nazım Beratlı, Özgürgün’ün açıklaması karşısında, “Kıbrıs’ta yalnız Yunanlılar ve yalnız Türkler varsa kendisi o makamda niye oturuyor? O söylediği kendi kendinin inkârıdır. Talihsiz bir beyanat oldu” dedi. Beratlı Özgürgün’ün açıklamasının tarihi ve sosyolojik gerçeklerle bağdaşmadığını belirtti.
Geçmiş yıllarda Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın “Sadece eşekler Kıbrıslıdır” söyleminin hatırlatılması üzerine Beratlı, 1930’lu yıllarda İngiliz valinin bir genelge yayınladığını ve ondan sonra yerel halka “native people” denmeyip “Cypriots” densin diye emir verdiğini anlatarak, “Bu emre karşı olarak kilise ve zamanın başpiskoposu ikinci Makarios ‘bizim şanlı Helen kimliğimize ne oldu da bize Kıbrıslı diyorsunuz? Eşeklerden başka Kıbrıslı yoktur’ demişti. Rauf Beyin hatırlattığı oydu” diye konuştu.
Beratlı, en başından beri hakim milliyetçi ideolojinin herkesi bir kefede ileri sürmeyi milliyetçilik zannedildiğini ifade etti. Tek bir model Türk olsa bile ondan bir ulus yaratılamayacağını aktaran Beratlı, “Bu yanlış bir paradigmanın dayatılmasıdır. Türk isen Türksün gibi... Yok değilsin. Nitekim Türkmenistan’daki Türk’le Türkiye’deki Türk farklıdır. Türkiye’nin içindeki Türk de farklıdır. Millet, bir kan bağı meselesi değildir. Millet en sonunda bir bilinçli politik tercihtir” dedi.
Kızılyürek: Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum kültürel kimliğiniz var
Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek, Özgürgün’ün açıklamasında kullandığı kavramların doğru olmadığını, Yunanlı dendiği zaman Yunan devleti sınırları içerisinde yaşayan Helenlerin kastedildiğini, Osmanlı’dan beri Yunanistan dışında yaşayan Ortodoks Hıristiyanların Türk tarafınca Rum sözcüğü ile tanımlandığını ve hem İstanbul’daki Ortodoks Hıristiyanlar hem de Kıbrıs’takiler için bu kavramın kullanıldığını söyledi.
Kızılyürek, eğer söylenmek istenenin Kıbrıs’ta bir Kıbrıs ulusu oluşmadığı ise bunda bir yanlışlık bulunmadığını belirtti. Kızılyürek, buna rağmen Kıbrıs’ta 1960’tan beri ayrı bir devlet bulunduğunu ve Kıbrıs Anayasası’nın Kıbrıs’ta yaşayan toplumları Türk Cemaati ve Rum Cemaati şeklinde tanımladığı bilgisini paylaştı. 11 Şubat Belgesi’nde egemenliğin, Kıbrıslı Türklerden ve Kıbrıslı Rumlardan kaynaklandığını ifadelerinin bulunduğunu anımsatan Kızlıyürek, “Kıbrıs’ta federal bir devlet olgusu müzakere edilirken, bu devleti Yunanistan ve Türkiye’nin kuracağını söylemiyoruz. Bu devleti kuracak olan iki cemaat vardır. Bunların da adı Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum’dur. Bir devletin kurulması için ortak bir kimlik aramayız; hele de çok kültürlü federal bir devlet kuruyorsak. Öyle olsaydı Kanada, Belçika, İsviçre olmazdı. Biz Kıbrıs’taki toplumların milli kimliklerini inkar etmeden, yani Kıbrıslı Türklüklerini ve Kıbrıslı Rumluklarını inkar etmeden bir federal devlet kurmayı konuşuyoruz” dedi.
İki tür kimlik bulunduğundan söz eden Kızılyürek, siyasi kimliğin yurttaşlık kimliği olduğunu, herkesin aynı pasaporta, aynı haklara sahip bulunduğunu ve bir de milli, kültürel kimlik olduğunu ifade etti. Burada iki düzeyli bir kimlikle karşı karşıya kalındığına dikkat çeken Kızılyürek, “Bir yandan Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumsunuz ve bu sizin kültürel kimliğinizdir. Bir yandan da devletin yurttaşı olarak, siyasi kimliğiniz aynıdır ve ortaktır” diye konuştu.
“Kıbrıs’ta mesele Yunanlılar ve Türklerdir” dendiği zaman, bunun Yunanistan ve Türkiye’ye kadar uzandığını dile getiren Kızılyürek, “Böyle durumda Kıbrıs sorunu, Yunanistan ve Türkiye sorunu demektir. O zaman çifte ENOSİS gibi bir öneriyle karşı karşıya kaldığınız zaman, yani ada Yunanistan ve Türkiye arasında paylaşılsın dendiği zaman herhalde Özgürgün’ün çok fazla itirazı olmayacaktır. Öyle mantıkta yola çıkan biri için doğal sonuç, adanın Türkiye ve Yunanistan arasında bölünmesi demektir” dedi.
Kıbrıs’ın 1960’tan beri bir devlet kimliğine sahip olduğunu vurgulayan Kızılyürek, iki toplum arasında egemenliğin nasıl paylaşılacağı arasında ciddi sorun bulunduğunu aktardı.
Hasgüler: Kıbrıslı olmasak dünya bu meseleyle neden bu kadar ilgilensin?
Prof. Dr. Mehmet Hasgüler, Kıbrıs’ta kimlik tartışmalarını bitmeyecek bir senfoni olarak değerlendirerek, “Kıbrıslı yoktur dendiğinde, Kıbrıslı olmaz diye bir şey yok. Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Rum var. Önemli olan insanlar kendilerini yurdu üzerinden mi tarif ediyor yoksa etnik kimliği ile yurdunu birleştirip mi tarif ediyor” dedi.
Bu tartışmaların ENOSİS ve Taksim fikriyatı üzerinden ateşlenen tartışmalar olduğuna dikkat çeken Hasgüler, bu tür tartışmaların bir işleve sahip olduğunu düşünmediğini söyledi.
Hasgüler, Kıbrıs’ta doğmuş, asırlardır burada olan, Türkiye’yi de anavatanı olarak görenlerin bulunduğunu, “Buraya sahip çıkmak, burayı yurt bilip kendisinin psikolojik olarak buraya ait olduğunu söyleme Kıbrıslı vurgusunu kaldırmaktan geçmez. Kıbrıslı olmasak dünya bu meseleyle neden bu kadar ilgilensin?” diye konuştu.
Kıbrıs’ta bir Akdeniz Cumhuriyeti öneren Hasgüler bunu, “Ne kadar kapsayıcı kimliğe vurgu yapılarsa o kadar iyi olacağı, Akdenizliyiz dendiğinde Rum, Türk, Latin kimlik potasının ortaya çıkarılması gerektiği, Akdeniz Cumhuriyeti üzerinden bakıldığında Türklük- Yunanlılığa eşit düzeyle bakılabileceği” şeklinde özetledi.
Bozkurt: İnsan kendisini ne hissederse odur
Araştırmacı Yazar eski politikacı İsmail Bozkurt, salt uluslararası hukuk bakımından bakıldığında Özgürgün’ün açıklamasının doğru olduğunu, Zürih- Londra Anlaşmaları ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nda Türkler ve Yunanlılar şeklinde terimlere yer verildiğini söyledi. Bozkurt, buna rağmen sosyokültürel gelişme olduğunu, bütün dünya literatüründe Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumlar şeklinde kabul edildiğini belirtti. Bozkurt, anketlerde de insanların ezici çoğunluğunun Kıbrıslı Türk ifadesini kullandığına dikkat çekerek, “Bu gibi konularda insan kendisini ne hissederse odur. Yani biri kendisini salt Kıbrıslı hissederse ve öyle ifade ederse ona da saygı duyarım. Biri salt Türküm derse ona da saygı duyarım. Uluslararası hukukun dışında, sosyokültürel gelişmenin ve literatürün genel anlamada kullandığı dışında bir de insanın kendisine bağlıdır. Bu bir aidiyet konusudur” dedi.
Vatandaşlıklar verilerek Türklük kimliği mi yaratılmaya çalışıyor? Bu nedenle mi Kıbrıslılık gündeme getirilmeye çalışıyor? Sorusuna karşılık Bozkurt, “Yurttaşlıkların, çok net kriterlerle siyaset kurumunun dışına çıkarılması gerekir. Birçok ülkede mahkeme karar verir. Bir kimse eğer vatandaşlık kriterlerini yerine getirirse mahkemeye başvurur. Mahkeme, her şeyin tamam olduğunu görürse onu vatandaşlığa alır. Siyaset kurumuna bıraktığınızda ise bir tanesi gelir vatandaş yapma yanlısıdır kitle halinde vatandaş yapar. Bir diğeri gelir kriterleri yerine getirenleri de vatandaş yapmaz. O da insanlık ayıbıdır” yanıtını verdi.
Güncelleme Tarihi: 08 Nisan 2017, 10:59