banner6

Müzakereleri başlatırsak doğalgaz gerginliği olmaz

banner37

KIBRIS’a konuşan AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu, Kıbrıs sorununda 15 ay hiçbir ilerleme olmamasını büyük bir sorun olarak gördüklerini ve süratle müzakerelere başlanması gerektiğini belirterek, bunun Akdeniz’deki gergin havayı da yumuşatacağına inanıyor:

Müzakereleri başlatırsak doğalgaz gerginliği olmaz
banner150

banner150

banner99

Ahmet KARAGÖZLÜ

AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu, doğalgaz arama çalışmalarının gerginliğe yol açmaması için Kıbrıs müzakerelerinin bir an önce başlaması gerektiğini belirterek, BM Genel Sekreteri’nin raporuna da yansıyan “Crans Montana’dan 15 ay sonra hiçbir ilerleme kaydedilmemesinin” herkesi çok endişelendirmesi gerektiğini vurguladı.  Kıbrıs sorununun çözümünde 15 ay boyunca hiçbir ilerleme kaydedilmesinin tüm konulardan daha önemli olduğunu ifade eden Kiprianu, “Önümüzde fazla zamanımız yok. Olumsuz gelişmeler söz konusu oluyor ve zamanımız bitiyor” dedi.

Kiprianu, Kıbrıslı Rum yetkililerin Türkiyeli yetkililerle direkt görüşme yapmasını yanlış bulmadıklarını ama bunun Kıbrıslı Türk Lider Mustafa Akıncı’yı devre dışı bırakacak düzeye gelmesini de kabul edemeyeceklerini söyledi. Garantiler ve askeri güçlerin Kıbrıs’taki durumunun Türkiyeli yetkililerle direkt görüşülmesinin fayda getirebileceğini düşündüklerini beliren Kiprianu, toprak, mülkiyet, yürütme erki, Kıbrıslı Türklerin yönetim organlarına etkin katılımı konularının ise sadece Kıbrıs Türk toplumu lideri ile görüşülecek konular olduğunu vurguladı.

Kiprianu, güneydeki diğer partilerin tüm Kıbrıslı Türk liderlerin her konuda Türkiye’nin sözünden çıkmadığını düşündüğünü ama AKEL’in diğer partilerden farklı olarak, eski lider Mehmet Ali Talat ve bugünkü lider Mustafa Akıncı’nın Kıbrıs sorununun iç yanına ilişkin konularda Türkiye’nin ortaya koyduğu tutumdan farklı tutumlar sergilediklerine inandığını söyledi.

Andros Kiprianu, “Bizim görüşümüze göre Anastasiadis’in yapması gereken, özellikle Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun iki devletli çözümü telaffuz etmesinin ardından Akıncı’yı destekleyen ve Akıncı’nın rolünü yükselten hareketler olmalıydı” dedi.

Anastasiadis’in “gevşek federasyon” çıkışının, fayda getirmeyen, gereksiz tartışmalara yol açan bir öneri olduğunu belirten Kiprianu, “Sonuçta hiçbir şey olmadan bu tartışma kapanacak” diye konuştu. Kiprianu, bu öneriyi Anastasiadis’in bazı taktikler gereği ortaya attığını ama bu taktiklerini inceledikleri için bu aşamada kamuoyu ile paylaşmak istemediklerini söyledi.

Kıbrıslı Türklerin sonu gelmeyecek bir müzakere sürecine girmek istememesini anladıklarını ve kendilerinin de kısa sürede sonuç verecek bir çözüm istediklerini kaydeden Kiprianu, buna rağmen takvimli müzakerelere soğuk baktıklarını söyledi. Kiprianu, takvimli müzakerelerde başarısızlık olduğunda dış güçlerin dayatma çözüm planlarının ortaya çıkacağını ve Kıbrıslıların istediği dışında bir durumla karşı karşıya kalınabileceğini belirtti.

Zannedildiğinin aksine Kıbrıslı Rumların ekonomik olarak tuzunun kuru olmadığına dikkat çeken Kiprianu, Kıbrıs’ta bir çözüme Kıbrıslı Rumların da ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Kiprianu, AKEL olarak Kıbrıslı Türkleri kendilerine eşit gördüğünü belirterek, “Biz aynı toprakların ve aynı toprak ananın evlatlarıyız. Aynı haklara sahibiz ve gerçekten ülkemiz için farklı bir gelecek arzuluyorsak bunu yapmamız gerekiyor” dedi.

AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu, Güney Lefkoşa’daki AKEL Genel Merkezi’nde KIBRIS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ali Baturay ile Yazı İşleri Müdürü Emin Akkor’un sorularını yanıtladı.

“Akıncı’nın devre dışı bırakılmasını kabul edemeyiz”

SORU: Rum Lider Nikos Anastasiadis’in Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile direkt görüşmesi Kuzey Kıbrıs’ta bazı kesimleri endişelendirdi. “Kıbrıslı Türk Lider Mustafa Akıncı devre dışı mı bırakılıyor?” tartışmaları yapılıyor. AKEL’in bu konu özelinde ve genel olarak Kıbrıs Rum yetkililerin Türkiyeli yetkililerle direkt görüşmelerine bakışı nedir?

KİPRİANU: Biz Kıbrıslı Rumların, Türkiyeli yetkililerle direkt buluşmalarına karşı değiliz. Dolayısıyla Sayın Anastasiadis’in de Sayın Çavuşoğlu’yla direkt bir araya gelmesine de karşı değiliz. Mesele, bu buluşmada neyin konuşulduğudur. Kıbrıs sorununun iki yanı vardır. Kıbrıs sorununun bir yanı; dış konuları içeren güvenlik, askerler, ordu, garantiler gibi konulardır. Bunlar Türkiye’yle de konuşulacak konulardır. Kıbrıs sorununun bir de iç yanı var ki bu yanı Kıbrıs Türk toplumu liderliği ile görüşülmelidir. Bu anlamıyla biz böylesi bir buluşmanın olması düşüncesindeyiz, yanlış bulmuyoruz. Ancak eğer Sayın Akıncı’nın devre dışı bırakılması diye bir konu varsa buna da karşıyız. Böyle bir düşüncesi olanlar varsa, onlarla hemfikir olmuyoruz.

Rum liderliğinin, Akıncı’nın devre dışı bırakılıp Kıbrıs sorununun iç yanına ilişkin konularda Türkiye’yle görüşmesinden yana değiliz. Bu konuda AKEL’in tezi, diğer Rum siyasal partilerden yıllar boyunca farklıydı, yine öyledir. Diğer Kıbrıslı Rum siyasi partileri, Kıbrıs Türk liderliğinin neyi destekleyeceğini tamamen Türkiye’nin belirlediğini iddia ediyor. Bizim görüşümüze göre ise Kıbrıs Türk toplumunun liderinin kim olduğuna bağlı olarak Kıbrıs sorununun iç yanına ilişkin konularda oynayacak önemli rolünün olduğu görüşündeyiz.

Bizim görüşümüze göre, gerek Mehmet Ali Talat, gerekse Mustafa Akıncı Kıbrıs sorununun iç yanına ilişkin konularda Türkiye’nin ortaya koyduğu tutumdan farklı tutumlar sergiliyorlar. Bizim görüşümüze göre Anastasiadis’in yapması gereken, özellikle Çavuşoğlu’nun iki devletli çözümü telaffuz etmesinin ardından Akıncı’yı destekleyen ve Akıncı’nın rolünü yükselten hareketler olmalıydı.

SORU: Yani Kıbrıslı Türk liderin devre dışı kalmasını istemediğiniz konusunda netsiniz?

KİPRİANU: Dediğim gibi Türkiyeli yetkililerle direkt görüşmeyi AKEL olumsuz görmez. Ancak şunu net bir şekilde belirtmek istiyorum ki Akıncı’nın devre dışı bırakılmasını, bypass edilmesini kabul edemem. Böyle bir düşünceyle hemfikir olamam. Mustafa Akıncı, Kıbrıs Türk toplumunun lideridir. Mehmet Ali Talat hakkında olduğu gibi Mustafa Akıncı hakkında da; bu iki lideri Türkiye’nin taleplerini olduğu gibi kabul ettiği iddialarını kabul edemem.

Türkiye’nin, Kıbrıs Türk toplumunun ya da adanın kuzeyinin siyasi, ekonomik, askeri ve son zamanlarda dini olarak kontrolü altında olmasını istediğini görüyoruz. Ancak Kıbrıs Türk toplumunun liderine de saygı gösterilmesi gerekir. Ayrıca geçmişte ben İstanbul’a gidip yaptığı davet üzerine Sayın Çavuşoğlu’yla görüşmüştüm. Sadece buluşma yapmıştık. O buluşma dışında bir araya geldiğimiz olmadı. O ziyarette Ahmet Davutoğlu’yla da bir araya gelmiştik. Davutoğlu ve Çavuşoğlu ile o ziyaretimiz sırasında gerçekleştirdiğimiz görüşmede iki konuyu ele aldık. Konulardan birinde, “Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümü çabalarına olumlu katkıda bulunması gerektiğini” vurguladık. “Kıbrıs sorununun çözümü ile Türkiye’ye sağlanacak yararları” dile getirmeye çalıştım. İkinci konuştuğumuz konu ise tamamen güvenlikle ilgili konuydu. Garantiler ve askeri güçlerin Kıbrıs’taki durumu. Diğer yandan, toprak, mülkiyet, yürütme erki, Kıbrıslı Türklerin yönetim organlarına etkin katılımı konuları sadece Kıbrıs Türk toplumu ile görüşülecek konulardır.

“Gevşek federasyon gereksiz bir öneri ve kısa sürede unutulup gidecek”

SORU: Rum Lider Anastasiadis’in ortaya attığı “gevşek federasyon” önerisine bakışınız nedir? Anastasiadis bu öneriyi neden ortaya attı?

KİPRİANU: Şu anda karşı karşıya olduğumuz sorun nedir? Crans Montana’da nereye ulaşmıştık? BM Genel Sekreteri’nin koyduğu 6 başlığı görüşüyorduk. Sayın Genel Sekreter, Crans Montana’nın ardından sunduğu tüm raporlarda Crans Montana’da kalınan yerden devam edilmesini talep ediyor. Genel Sekreter, ortaya koyduğu bu başlıklar içerisinde merkezi hükümet konusuna hiç yer vermedi. Bu hiç de tesadüfi değildir. Çünkü bu konu zaten görüşülmüş ve kapanmış olan bir konudur. Öncelikle Anastasiadis’in bu önerisi, BM Genel Sekreteri’nin bundan sonrasına yönelik nasıl ilerleneceği talebine yanıt vermiyor. Bu çerçevede bazı Kıbrıslı Rumlar, bazı Kıbrıslı Türkler ve bazı Türk yetkililer tarafından deniliyor ki “Mademki masaya yeni fikirler, yeni düşünceler konuluyor. O zaman iki devletli çözümü de konfederasyonu da konuşalım.”

Bir de bunların dışında mevzunun özü var. Garantiler konusunda sorunumuz var, dönüşümlü başkanlık konusunda sorunumuz var, mülkiyet başlıklarında sorunumuz var, “merkezileştirilmiş federasyon önerisi” bu sorunlardan hangisine çözüm üretiyor? Bu sorunlara herhangi bir çözüm üretmiyor. “Gevşek federasyon önerisi”, sadece bizi gereksiz tartışmalara sürüklemekle de kalmıyor, aynı zamanda bizi somut çözüme doğru ilerleme hedefinden uzaklaştırıyor. En kötüsü de anlaşılan o ki Anastasiadis hangi yetkileri Kıbrıs Türk oluşturucu devletine verileceğini netleştirmiş değil, bilmiyor. Bu çerçevede diyor ki “biz çağıralım uzmanları, bilim adamlarını, onlarla tartışalım ki bakalım Kıbrıs Türk oluşturucu devletine hangi yetkileri verebilir, vermeliyiz.”

SORU: Biraz siz de değindiniz, bu saatten sonra Anastasiadis, “gevşek federasyon” önerisi çerçevesinde federasyon ve konfederasyonu uzmanlara tartıştıracağı bir etkinlik düzenlemeyi düşündüğünü söyledi.  Bunun bir faydası olabilir mi?

KİPRİANU: Benim kanaatime göre sonuçta bu çabalarla Anastasiadis’in hiçbir şey yapması söz konusu değil. Bana göre çok gereksiz bir tartışma başlatıldı. Sonuçta hiçbir şey olmadan bu tartışma kapanacak. Bu benim düşüncem. Tahminim, zaten çok kısa sürede bu öneri, bu tartışmalar unutulacak. Bize göre Anastasiadis bu hareketini çeşitli taktiklerine hizmet etme amacıyla yapıyor. Biz bu sözünü ettiğimiz taktikler konusunu parti içerisinde inceliyoruz, değerliyoruz ama şimdilik bunları kamuoyuyla paylaşmıyoruz.

“15 ay hiçbir gelişme olmaması bizi endişelendirmeli”

SORU: BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporu nasıl değerlendiriyorsunuz?

KİPRİANU: Bizi ilgilendirmesi gereken genel sekreterin raporu olmamalıydı. Bizim açısından önemli olan yaşanan gelişmelerle Kıbrıs sorununun çözümüne ne kadar yakın veya ne kadar uzak olduğumuzdur. Bu konu bizi daha fazla ilgilendirmeliydi. Elbette genel sekreterin raporu bu soruya cevap veriyor. Genel sekreter raporunda ne diyor? Crans Montana’dan 15 ay sonra hiçbir ilerleme kaydedilmediğinden söz ediyor. Bunun da hepimizi çok endişelendirmesi gerekiyor. Kıbrıs sorununun çözümünde 15 ay boyunca hiçbir ilerleme kaydedilmedi. Benim görüşüme göre bu hepsinden daha önemli bir konu. Önümüzde fazla zamanımız yok. Olumsuz gelişmeler söz konusu oluyor ve zamanımız bitiyor.

“Anastasiadis, hidrokarbon konusunda Kıbrıslı Türklerin haklı endişelerine yanıt vermeli”

SORU: Basından takip ettiğimiz kadarıyla “BM Genel Sekreteri’nin raporunda doğalgazla ilgili söylediklerinin Rum liderliğini düşündürmesi gerektiğini” belirttiniz. Bunu biraz açabilir misiniz? Bu arada doğalgazla ilgili gerginlikler nasıl son bulabilir?

KİPRİANU: Hidrokabonlar konusuna gelince, bizim hükümetimiz farklı yorumlarda bulunuyor. Biz hükümetin bu yorumlarını paylaşmıyoruz. Biz pratikte ne olduğuna bakıyoruz. Bizim görüşümüze göre 10 parselde sondaj çalışması yapılacak ve bizim değerlendirmemize göre de Türkiye’nin herhangi bir müdahalesi söz konusu olmayacak. Bunun sebebi de, söz konusu parsel Türkiye’nin üzerinde tartışma yaptığı parsellerden biri değil. Şüphesiz Türkiye’nin hidrokarbonlar konusunda ortaya koyduğu tutum, tahrik edici bir tutum. Türkiye’nin hidrokarbonlar konusunda sergilediği tahrik edici tutumu biz de kabul etmiyoruz. Ancak hükümetten bütün bunları dikkate almasını istiyoruz ve özellikle Kıbrıs sorunuyla ilgili hareketlerinde, planlarında tüm bunları dikkate alması gerektiğini belirtiyoruz. Yani, Türkiye’nin öne sürdüğü bir argüman var. Şahsen ben buna inanmıyor olabilirim ama başkaları buna inanıyor olabilir.

Türkiye ne diyor? “Ben yapacağım hareketlerle Kıbrıslı Türklerin haklarını güvence altında almak istiyorum” diyor. Doğalgaz kaynaklarının değerlendirmesinde Kıbrıslı Türklerin de çıkarlarının olduğu konusunda ben de hemfikirim. O zaman Anastasiadis’in hükümeti Kıbrıslı Türklerin haklı endişelerine yanıt vermesi gerekir ve hükümetin buna dikkat etmesi gerekirdi.

Bizim Türkiye’nin iki istikamette, hareketlerde bulunması yönünde endişelerimiz var. Birincisi Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti tarafından Türkiye’nin üzerinde tartışma yaptığı parsellerde sondaj çalışması ya da başka çalışma yapılması konusu gündeme geldiğinde Türkiye’nin herhangi bir müdahalesinin gündeme gelmesi konusunda endişelerimiz var.

İkinci endişe duyduğumuz konu da Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinde Türkiye’nin kendisinin sondaj çalışması başlatması. Bu iki konuda olası hareketler, gerilimlere yol açar. Bir an için şunu düşünebilir misiniz? Küçük dahi olsa bir olayın yaşanmasının sonuçları neler olabilir? Turizm hem Kıbrıslı Rumlar hem de Kıbrıslı Türkler açısından en önemli gelir kaynağımızdır. Bu sektörden elde edilen gelirler kayba uğradığında bunun sonuçları gerek Kıbrıslı Rumlar, gerekse Kıbrıslı Türkler açısından neler olabileceğini düşünebiliyor muyuz?

Biz bu çerçevede Anastasiadis’e şu görüşü dile getiriyoruz; bir yandan bir an önce özlü müzakerelerin başlaması yönünde net bir irade ortaya konulmalı. Aynı zamanda bu başlayacak olan özlü müzakerelerin en kısa zamanda iki toplumu çözüme götürmeye hedeflemeli. Bizim görüşümüze göre Anastasiadis’in böyle bir tutum ortaya koyması, Türkiye’yi bu konudaki hareketlerden ya da argümanlardan mahrum bırakacaktır.

“Doğal kaynaklarla ilgili Talat ve Hristofyas’ın vardığı görüş birliği önemlidir”

SORU: Doğal kaynaklarla ilgili eski liderler Hristosfyas ve Talat’ın vardığı görüş birliğini önemsiyor musunuz?

KİPRİANU: Tabii ki... Doğalgaz da dahil olmakla birlikte doğal kaynaklar konusunda Hristofyas ile Talat arasında bir görüş birliğine varılmıştır. Bu görüş birliğini aslında gözbebeğimiz gibi korumalıyız. Bu görüş birliğinde doğal kaynakların merkezi hükümetin yetkisinde olacağı belirtiliyordu ve doğal kaynakların idaresinde hem Kıbrıslı Rumların hem de Kıbrıslı Türklerin söz hakkı olduğu belirtiliyordu. Ayrıca Talat ile Hristofyas arasında yapılan görüş birliği içerisinde doğal kaynaklardan elde edilen gelirin paylaşımı konusuna da değiniliyor. Bu neredeyse üzerinde antlaşmaya varılmış bir konu. Hidrokarbonlardan da elde edilecek olan gelirin dağılımın nasıl olacağı belirtiliyor.

“Kıbrıs sorunu var diye Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin işleyişi durdurulamaz”

SORU: Peki hal böyleyken, Rum Hükümet Sözcüsü’nün, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin enerji çıkarları ve sorumlulukları Kıbrıs sorununun bir parçası değil. Hiçbir zaman da olmadı” şeklindeki sözleri gerçekçi midir?

KİPRİANU: Doğal kaynaklar konusu Kıbrıs sorununun çözümü müzakereleri içerisinde görüşüldü ve bunda görüş birliğine de varıldı ve kapandı. Benim de anladığım kadarıyla hükümet sözcüsünün o beyanıyla söylemek istediği şudur; hükümetin enerji programının uygulamasında Türkiye’ye söz hakkı verilmeyeceği ima ediliyor. Bu noktada şu anlamıyla ben de bu görüşte hemfikir olabilirim: “Kıbrıs sorunu var diye devletin işleyişi durdurulamaz.” Bizim yapmamız gereken, Kıbrıs sorununun biran önce çözümü için çalışmaktır. Bunu yaparak, yani bir an önce Kıbrıs sorununu çözerek Kıbrıslı Türklerin de haklarının alınmasını sağlayabiliriz.

“Hidrokarbonlar konusunda ilgili Kıbrıslı Rum bakan, Kıbrıslı Türkleri bilgilendirmeli”

SORU: Yani çözüm olmadan Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarını elde edemeyecek mi? Böyle mi anlamalıyız?

KİPRİANU: Mesela hidrokarbonlar, doğalgaz konusunda kaydedilen ilerlemeler hakkında yetkili bakan Kıbrıslı Türkleri bilgilendirebilir. Tabii şu soru sorulabilir; Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hangi konularında yer alacaklar? Bu çerçevede bir seçim mi yapacaklar? Yani “biz Kıbrıslı Türk toplumu olarak şu konularda yer alıyoruz, şu konularda yer almıyoruz” mu diyecekler? Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bazı konularının içerisinde yer alacaklar bazılarının içerisinde yer almayacaklar mı? Böyle bir eğilim aynı zamanda iki devletli çözümü arzulayanların önünü de açabilir. Bizim arzumuz, Kıbrıs’ın bir devlet çerçevesinde yeniden birleşmesidir.

Benim görüşümü isterseniz doğalgaz kaynaklarının değerlendirilmesi önümüzdeki 10 yıldan öncesinde olamaz. O zamana kadar biz Kıbrıs sorununu halen çözmemişsek o zaman talihimize müstahakız. Ancak bize göre Kıbrıs sorunu birkaç ay içerisinde çözebiliriz.

“Takvimli müzakereler, Kıbrıslılara dış güçlerin çözüm planı dayatmasına neden olabilir”

SORU: Kıbrıs Türk tarafı artık müzakerelerin takvimli yapılmasını, başlangıç ve bitiş tarihinin belli olmasını istiyor. AKEL’in bu konudaki görüşü nedir?

KİPRİANU: Takvimli müzakere konusuna biz de karşı çıkıyoruz. Neden takvimli müzakereye karşı çıkıyoruz? Çünkü Kıbrıslılara ait olmayan bir çözüm planıyla karşı karşıya kalabiliriz. “Eğer biz üç ay içerisinde anlaşırsak anlaştık, eğer anlaşamazsak bu konularda başkaları karar verecek” fikri doğabilir. Bu fikir doğru değildir.

Eğer bu görüşe hemfikir olursak o zaman zorlama bir çözüm tehlikesiyle karşı karşıya kalırız. Türkiye ya da Kıbrıslı Türklerin o zamanı geçirmesi, hiçbir şey görüşmemesi ve de o zaman geçtikten sonra “başkaları karar versin” demesi tehlikesi söz konusudur.

Diğer yandan Kıbrıslı Türklerin de endişesini anlıyorum. Hatta tekrardan sonu gelmeyecek bir sürece giremeyeceğimiz görüşüne hemfikirim. Artık meseleler çok somut, çok net. Örneğin dönüşümlü başkanlık konusunda siyasi irade gerekir. Siyasi karar üretilmelidir. Bunu ya kabul edeceksin, ya da etmeyeceksin. Benim görüşüme göre eğer müzakereler başlarsa çok kısa zamanda sonuca varılacaktır.

“Biz Kıbrıslı Türkleri kendimize eşit görüyoruz”

SORU: Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumların her bakımdan rahat, “tuzu kuru” olduğundan dolayı çözüme yanaşmadığını düşünüyor. Rum halkını çözüme yaklaştıracak formül nedir? Bir de Rum halkının kendini daha üstün, Kıbrıslı Türkleri daha aşağıda gördüğü ve bunu kuzeyde yaşayanlara hissettirdiği eleştirilerine ne diyeceksiniz?

KİPRİANU: Kıbrıslı Rumların, hiç de tuzu kuru değildir. Rum toplumunun ekonomik açıdan rahat pozisyonda olduğunu söyleyemeyeceğim. Kıbrıslı Rumların yüzde 25’i yoksulluk sınırlarının altında yaşıyor. “Kıbrıslı Rumlar, ekonomik olarak rahattır ve bu yüzden çözüm istemiyor” diyemeyiz. Sanıldığının aksine, Kıbrıs’ta Kıbrıslı Rumların da çözüme ihtiyacı vardır. Biz Kıbrıslı Rumları çözüme hazırlamak, Kıbrıs’ı birleştirmek için var gücümüzle çalışıyoruz.

Toplumların birbirine nasıl baktığına ve bizim camiamız adına konuşacak olursam; bizim Kıbrıslı Türkleri kendimizden aşağıda görmemiz kesinlikle söz konusu olamaz. Biz Kıbrıslı Türkleri kendimize eşit görüyoruz. Biz aynı toprakların ve aynı toprak ananın evlatlarıyız. Aynı haklara sahibiz ve gerçekten ülkemiz için farklı bir gelecek arzuluyorsak bunu yapmamız gerekiyor. Bunu ilan etmemiz gerekiyor. Bu gerçekliği anlamayanları biz her gün yaptığımız açıklamalarla, beyanatlarla, konuşmalarla Kıbrıslı Rum toplumunun gözü önünde teşhir ediyoruz. Ancak benzer bir durum Kıbrıs Türk toplumunda da söz konusu. Yani Kıbrıs’ın bir parçasının Türkiye’nin bir parçası olması gerektiğine inananlar var...

 

 

 

Güncelleme Tarihi: 22 Ekim 2018, 08:50
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner111

banner34

banner75

banner88

banner104