“Türk kültür tarihinde sözel ve yazınsal mizah” dendi mi; Nasreddin Hoca’dan başlamak üzere Neyzen Tevfik, Aziz Nesin ve Muzaffer İzgü okumaktaki öncellerim, vazgeçemediklerimdir...
Kitapları yanında televizyon dizi ve skeçleri ile Levent Kırca, Müjdat Gezen, Kandemir Konduk ve Umur Bugay’ı da aynı akide tadında bulur, izlemekten ve dinlemekten büyük keyif alır, üzerimdeki gün yorgunluğunu atmakta muhteşem bir liman görür, varır ve bir kedi yavrusu gibi ayakuçlarına doğru usulcacık sığınır, yaslanırım…
* * *
Bana göre; düşündürme ve güldürme özelliği ile mizah, yorgun zihin ile kendi içine doğru ağırlaşan bir ruhun en muteber ilacıdır.
Lâkin mizah denince, kaba bir güldürüyü taşıyanını da, hiç sevmem.
Okuduğum, izlediğim veya dinlediğim bir mizah ürününde gürültülü ses kirliliği ile çıkıp gelen kahkahaları değil; ağız dolusu gülmekten hemen önce, ipi göğüslemeye çalışan koşucuların o saniyelik ara farkındaki son hızda beynimin kılcal damarlarını ele geçiren şaşkınlığı, hayranlığı ve acıtan yanlarını severim.
Yani; izahı olan (m)izahı tercih ederim en evvel…
* * *
Bana göre, Kıbrıs Rum liderleri arasında mizahla en içli dışlı olan kişi, Sn. Hristodulidis’tir.
Zat-ı alileri Rum başkanlık koltuğuna oturmuş oldukları günden beri, beni, en çok güldüren ve düşündüren mizahi kişiliktir.
Yıllardan beri çok geç saatlere kadar araştırmalar, kitaplar ve yazılar arasında çalışma alışkanlığım olduğu nedenle mutlak surette sabah ezanını karşılar, o noktada kâğıdı kalemi kitabı bırakır, büyükçe bir çay fincanında gecenin son sade kahvesini kendime hazırlayıp ikram eder, içer, sonra yatır ve öğlene doğru da ancak uyanırım…
Herkesin yükü, kendine elbet…
Geceden gelen yükümü uykunun eleğinde eledikten ve az biraz hafiflettikten sonra kalkar ve son üç-beş aydan beri alışkanlık edindiğim, yere koşarım…
Nereye?
Bilgisayara! Gündelik gazetelerimiz ile Rum basın özetlerini okumaya…
Özellikle de Sn. Hristodulidis’i okumaya…
* * *
Geçtiğimiz 12 Şubat gününden başlamak üzere Kıbrıs Rum halkının Cumhurbaşkanı olan Sn. Hristodulidis, sağ olsun, Nasreddin Hoca’dan başlamak üzere ne Aziz Nesin’i arattırıyor bana ne de diğer güldürü ustalarımızı…
Çok iyi başlıyorum güne, Sn. Hristodulidis ile!
Aziz Nesin’in dediğince hem “acı acı gülümsetiyor” beni, hem de düşündürüyor…
Sn. Hristodulidis ile aramızdaki mizahi bağ, tam da benim, sevdiğim kıvamında…
- “İzahı olan (m)izah”ta yani…
* * *
Hatırlanacağı gibi; Yunan Parlamentosu Genel Kurulu, 24 Şubat 1994 günü yapmış olduğu toplantısında, oybirliği ile bir karar alır.
Karara göre, bu tarihten (24 Şubat 1994) başlamak üzere, gelecek her “19 Mayıs” günü, “Pontus Rumlarının Soykırım kurbanlarını anma günü” olarak kabul görüp, etkinlikler düzenlenecektir.
Geçtiğimiz hafta, 19 Mayıs günü idi…
Adalı komşularımız, anma kararıyla ilgili olarak, Kikkos Metropoliti Arhangelos Kültür Merkezi’nde bir tören düzenlerler.
Ve benim; şu son aylarda kendime en büyük güldürü ustam olarak seçtiğim Sn. Hristodulidis de kürsüye çıkar, konuşma yapar.
Güldürü ustam (!), son fıkrasına şu cümle ile başlar:
-“Tüm Kıbrıs halkı, Pontus Helenizmine mensup kardeşlerimize karşı, Türk barbarlığını kınıyor.”
İlk cümleden belli, yeni fıkrasının da öncelleri kadar, çok güzel olacağı!
Eskilerin dediğince, “kulak kesildim” hemen…
Devam ediyor:
-“Bugün, Pontusluların, Türklerin elinde uğradıkları korkunç zulme karşı kahramanca direnişini anıyoruz...”
Bu iki cümleden sonra, güldürü ustam(!) Sn. Hristodulidis’in yeni fıkrasını oluşturan omurga da, üç kelime üzerinden çıktı ortaya:
1) Barbarlık
2) Zulüm
3)Direniş…
* * *
Kıssadan hissesi…
Türk kültür tarihi içerisinde yer alan “Halk Ozanları”mızın, yüzyıllardan beri yaşayan ve yaşatılan bir gelenekleri vardır.
Bu geleneğe göre saz ozanları bir araya gelip de doğaçlama türküler eşliğinde söze başlayacakları zaman, aralarından en yaşlı olanı, ozanlara “Ayak” verir…
“Ayak” denilen, “Kafiye”dir aslında…
Ve sırası kendine gelen her ozan (Aşık), sazına katacağı sözlerine, kendinden önceki ozanın bırakmış olduğu kafiyeden devam etmek zorundadır…
Güldürü ustam bana, bunu da anımsattı şimdi…
O halde, değil mi ki bana “Ayak” verdi, ben de bu ayağın peşinden, yürüyeceğim.
Dedim ya: İzahı olan (m)izahı severim ben.
Cumartesi günkü köşemizde, buluşmak üzere…