Rum Yönetimi’nin ada’daki barış, huzur ve güven ortamını bozmaya yönelik kışkırtıcı girişimleri- 2 (“Yavuz hırsız ev sahibini bastırır”)


 

   Bir süre önce Doğu Akdeniz’de görev yapan ABD’ye ait USS San Juan isimli saldırı denizaltısı Güney Kıbrıs’ta Limasol Limanı’nı yakın zaman önce ziyaret etmiştir. Bir kaç gün önce de ABD 6. Filosuna bağlı USS Arleigh Burke isimli güdümlü füze destroyerinin yine Limasol Limanı’na geldiği bilgisi medyaya yansımıştır.
   Konuya taraflı siyasi bir yaklaşımla değil de uluslararası hukuk bağlamında bakılacak olursa 1959/1960’da Zürih ve Londra’da imzalanan Garanti ve İttifak anlaşmalarına göre GKRY’nin tek taraflı olarak Kıbrıs Türk tarafının ve Garantör Ülkelerin (Türkiye, Yunanistan, İngiltere) müsaade ve onaylarını almadan askeri bir anlaşma yetkisi bulunmamaktadır.
   Kıbrıs Cumhuriyeti, Zürih ve Londra’da (1959/1960) imzalanan Garanti ve İttifak Antlaşmalarına dayanılarak Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın garantörlüğü altında kurulabilmiştir. Rumlar, 1 Mayıs 2004’de Avrupa Birliği’ne (AB) kabul edilirken Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın garantörlüğünü de içeren Ek I, Garantiler ve İttifak Anlaşması ile birlikte, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası olduğu gibi kabul ederek AB’nin “birincil hukuku” haline getirmiştir.
   Buna göre Rum yönetiminin Ada’nın tek sahibi kendileriymiş gibi davranarak Garanti ve İttifak Antlaşmaları ile garantör ülkeleri yok sayarak askeri anlaşmalar yapmaya yetkisi bulunmamaktadır.  Dolayısıyla Rum tarafının Kıbrıs Türkleri adına Ada’nın bütünü adına askeri anlaşmalar imzalama yetkisi yoktur. 1960 Anlaşmalarıyla Kıbrıs Adası’nda ve Doğu Akdeniz’de oluşturulan hassas denge ilgili ülkelerin garantörlük haklarıyla teminat altına alınmıştır. GKRY’nin bugüne kadar imzalamış oldukları askeri anlaşmalar 1960 Anlaşmalarına aykırıdır.
   Bakınız GKRY Savunma Bakanı dünyanın en güçlü destroyerlerinden biri olan Arleigh Burke’nin Limasol limanına demirlemesine yönelik yapmış olduğu açıklamasında bu ziyaretin Güney Kıbrıs’ın bölgedeki güçlü konumunun bir kanıtı olduğunu belirtmiştir!
   Peki, GKRY’nin bölgedeki barış, huzur ve güvenliği bozmaya yönelik girişimleri karşısında Türk tarafının dut yemiş bülbül gibi eli kolu bağlı bir biçimde sus pus oturup olup biteni izlemesi beklenebilir mi?  Böyle bir şey mümkün olabilir mi?
   Kıbrıs’ta üç garantör devletten biri olan Türkiye her şart ve koşulda Kıbrıs Türklerinin meşru hak ve çıkarlarını savunmayı kararlılıkla sürdürmektedir.
   Rum tarafı Kıbrıs’ta barış, huzur ve güvenlik ortamını dinamitlemeye devam ederken Türk askeri unsurları da tabi ki en başta güvenlik, hak ve menfaatlerimizin korunmasına yönelik bir takım adımları kararlılıkla uygulamaktadırlar.
   İşte tam da bu noktada GKRY sütten çıkmış ak kaşık misali bir takım psikolojik savaş metotlarını uygulamaya çalışmak suretiyle Türk tarafını suçlayıcı asılsız bir takım iddiaları ileri sürerek kendi lehlerine uluslararası alanda kamuoyu yaratmaya çalıştıkları görülmektedir.
   Sonuç olarak Rum tarafının 1959/1960’da kabul edilen Garanti ve İttifak Anlaşmalarının altında imzası vardır.  Peki Rum Yönetimi, ne yapmak istiyor? Bir taraftan uluslararası hukuku yok sayarak ABD ve AB ülkeleri ile askeri anlaşmalar imzalayarak silahlanmaya devam ediyor. Diğer bir taraftan da Türk tarafının Milli Siyaseti haline gelen egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm modelini reddederek müzakerelere eskisi gibi federal zeminde kaldığı yerden başlanmasını istediğini belirtiyor! Rum yönetimi anlaşılan o ki Crans Montana sonrasında Kıbrıs konusunda meydana gelen değişim ve dönüşümü kabullenmek için direniyor.
   Lakin Kıbrıs konusunda federal çözüm masadan kalkmış ve yerine egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm modeli gündeme gelerek BM 5+1 toplantısında da resmi kayıtlara geçirilmiştir.
   Rum yönetiminin egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm modelini ortadan kaldırarak yeniden federal zeminde çözüm modeline dönme girişimleri nafile çabalardır.
   Rum yönetiminin Kıbrıs Türkleri ile adaya ait yönetimi ve zenginlikleri eşit biçimde paylaşma, eşit egemen statü, garantiler ve güvenlik konularındaki haklı taleplerini kabul etmedikleri açıkça görülmektedir. Rum yönetimi en başından buyana Kıbrıs Türklerinin azınlık olmayı kabul etmesini beklemektedir. Kıbrıs Türkleri adanın eşit egemen asli unsurudur. Ancak Rumlar bir türlü bu gerçeği kabullenmek istememektedir.
   Bölgede çıkar ve menfaatleri bulunan bazı uluslararası aktörlerin Türk ve Rum tarafları arasında her iki tarafa eşit bir mesafede durarak Kıbrıs konusunun çözümü noktasında bir uzlaşı bulmaya yönelik girişimleri destekleyecekleri yerde Rum tarafı lehine hareket ettikleri artık açıkça görülmektedir. Netice itibarıyla yaşanan gelişmeler bölgemizdeki barış, huzur ve güvenliği ciddi manada tehdit etmektedir...
  

YORUM EKLE

banner111

banner34

banner75

banner88

banner104