Psikolog Ayla KAHRAMAN
Ben, 21’inci yüzyılda çocuk olmanın, çocuklara yüklediği rolleri ve görevleri ağırlaştırdığını düşünüyorum.
Evet, çocuklar bilgi çağına sanki bilgiyi sırtlarında taşıyarak ve bizden daha fazla bilerek doğuyor. Yürümeyi öğrenmeden, uçmayı öğrenecekler neredeyse. Her alanda, önceki kuşaktan daha ilerideler.
Bunun yanında, değişen toplum yapımızda çocuklar, kimi zaman boşanmış çocuklar olarak yaşam mücadelesi veriyorlar. Bir tarafları eksik yetişiyorlar. Aile, çocuğun sağlıklı yetişmesinde her zaman en önemli unsurdur ama çok farklı tipte aile biçimi var.
Babasını, annesini görmeden büyüyen çocuk var. Sürekli değişen babalar, annelerle büyüyen var. Yeni yüzyılda, pek çok anne-babanın yol göstericileri değişiyor ve “benim de özel hayatım var, bir defa dünyaya geliyorum ve canımın istediği gibi yaşamalıyım” nakaratı kabul gören bir şarkının sözlerine dönüşebiliyor.
Çocuğun zihnindeki “kahraman babam, melek annem” algısı biçim değiştiriyor.
Çocuklar, korkularıyla uykuya dalıyorlar: ya onların anne babaları da ayrılırsa?
Bunların dışında, değişen toplum yapısının kara bulutları da önce çocuklarımızı etkilemektedir. Çocuk tacizleri, ortalıkta dolaşan pedofiller, uyuşturucu tacirleri, şiddet ve cinsellik içeren sanal ortam materyalleri, illegal örgütler ve daha nicesi çocuklarımızı tehdit ediyor.
Ve tüm bu karmaşa içinde biz çocuğun var olmayı başarmasını bekliyoruz. Uyuşturucuya, içkiye bulaşmasın. Cinsel sapkınlık yaşamasın. Yasadışı olmasın. Başarsın, bol para ve kariyer elde etsin.
Ruh sağlığı bozulmasın, olumlu, faydalı ilişkiler kursun istiyoruz. Bunun için neyi doğru buluyorsak, onu yapıyoruz. Dinlenme ve oyun zamanını özel derslerle dolduruyoruz. Top oynamanın, yüzmenin bile kurslarına göndererek başarı profilini yükseltiyoruz.
Ona eğlenecek bir şey vermemiz gerektiğinde, bilgisayarını verip, sanal bir dünyaya uğurluyoruz. Kendini ispatlaması gerekmeyen bu dünyanın efendisi olmasını kolaylaştırıyoruz.
Çocuğa yüklediğimiz roller gerçekten çok ağır. Oysaki kapıyı açacak anahtar, elimizde duruyor: o sadece çocuk olsun. Çocuk gibi yaşasın. Kaygısız, mutlu ve umutlu. Dünya ile bütünleşsin. Hayallerini büyütsün. Başarılı olmayı değil; kendini sevmeyi ve dünyayı kucaklamayı öğrensin.
Onların ellerinden düşlerini almayalım. Düş kurmalarını kolaylaştıracak adımlar atalım.
En olumsuz durumda bile anne babasına inanmaya devam edebilmesinin, güvenmesinin ince ayarlarını yapalım.
Her birimiz çocuklarımıza nasıl daha iyi anne baba olabileceğimizi, nasıl layık olabileceğimizi bir düşünme ve davranma ödevi gibi ele alalım.
Kendimizi tanıyalım.
Çocuklarımızın annesi, babası, öğretmeni olarak tanıyalım.
Ama en önemlisi, çocuğumuzu tanıyalım. Onunla ilgili kararlarımızı; düşlerimiz veya inanç kalıplarımız değil, çocuğumuzun yapısı, özellikleri, potansiyeli belirlesin.
Çocuklar, en isyankâr anlarında bile, onları yönlendiren, sınırlandıran, destekleyen ebeveyne ihtiyaç duyarlar. Bu, çocuk için yaşamsal önem taşıyan ve tek kaynağı sadece kendi anne babası olan güven duygusunu da kuvvetlendirir.
Çocuğunu iyi tanıyan ebeveyn, onu yönlendirmeyi, desteklemeyi en iyi başaran ebeveyndir. Bu çocuk, sevildiğini, değerli olduğunu bilerek büyür.
Bizler henüz doğallığımızı, sevecenliğimizi göstermeyi, çocuklarımızı her şeyden çok önemsemeyi kaybetmedik. Hala naif kalmış taraflarımız var. Boşanmalardaki hızlı artışa rağmen, ailelerimiz hedeflerini çocuk odaklı belirlemektedir. Çocukları için iyi olacağını düşündükleri hizmeti satın almaktan çekinmeyen bir aile yapımız var. Mesele, sunulan hizmetlerin gerçekten çocuklarımız için doğru tercihler içerip içermediklerinde yatmaktadır. Doğru olduğunu düşündüğümüz tercihlerimiz gerçekten bizim çocuğumuza uyar mı? Ülkemizdeki politik çıkmazlar gelecek endişelerimizi körüklemeye devam etmektedir. Çocuklarımızı kurtarmak adına yaptığımız tercihlerin faturasının ağır olabileceğini de dikkate almalıyız. Geleceğimize dair olan kaygılarımız, çocuk yetiştirme biçimimizi olumsuz etkileyebilir.
Bunun yanında adamızın sağlıklı çocuk yetiştirmek adına pek çok zenginliği barındırdığının hepimiz farkındayız. Denizimiz, dağımız, ovamız çocuklarımız için birer oyun bahçesi niteliği taşımaktadır. İnsanın insan olmaya başladığı ve dünyaya izlerini bıraktığı medeniyet beşiklerinden birinde yaşıyoruz. Evet, değişiyoruz ama çocuklarını temiz bir ülkede yetiştirmek isteyenlerin tercih edeceği elverişli şartları barındıran bir ülkede yaşıyoruz hala.